kalbimin bir parçası olduğunu anladım

En başından başla
                                    

"Hazırsanız inelim" dedim.

"Olur" dedi karım ve bavulunu aldı. İkimiz aynı anda uzanırken ellerimiz dokundu birbirine. Yüzüme baktı, yüzüne baktım. Bakışlarını kaçırdı, bakışlarımı kaçırdım. Birbirinden küsmüş gibiydik. İçimizde ağır sorular vardı birbirimize soracak. Cevabında korktuğumuz sorular. En iyisi konuşmamaktı, bir umutla uzaklaşmaktı birbirimizden. Çekti ellerini bavuldan. Ben her iki bavulu alıp merdivenlerden aşağı indirdim.

************

Şimdi sokaklardaydım. Kendi elimle karımı ve kızımı yabancı memlekete uğurlamıştım. Yol uzunu bir kelime dahi konuşmamış, sadece hoşça kal demiştim karıma. O da uçağa bininceye kadar susmuştu.
Ayaklarının onu götürdüğü yere yüreği gitmiyordu bunu bütün azaları haykırıyordu. Sadece diline kilit vurmuştu. Yüreği gitmezken ayakları gidiyor, veda ederken elleri, parmağındaki yüzüğü ayrılmayalım diye haykırıyordu. Bense hiçbir şey anlamıyormuş gibi susuyordum.

Bu gidiş, aramızdaki mesafe her ikimize iyi gelecekti. Sahte sevgi gösterisi, mutlu aile tablosu çizmek, sahte gülücükler saçmak her ikimizi yormuştu. Aman kızım anlamasın, üzülür, aramızdaki soğukluğu fark etmesin derken, sadece kendimizi kandırıyormuşuz. Kızım büyümüş her şeyin farkındaymış. Belki de o da sıkılmıştı aramızdaki anlaşılmazlıktan. Bu hali daha fazla sürdüremezdik. Ben cesaret edemezdim ama karım cesur davranmıştı.

Eh kadınlar, kadınlar, belirsizliğe fazla tahammül etmezler, istedikleri biran önce olsun isterler.

Yalnız kalmamız gerekiyordu, özellikle benim, düşünmem lazımdı. Ne istediğime karar vermeliydim.

Yine beni düşünmüştü giderken bile tencere tencere yemek yapmış dolaba bırakmıştı. Aç değildim ama karımın yaptığı yemeği görünce gülümsedim, kapağını kaldırdım. Bir iki dolma alıp ağzıma attım.
Etrafıma baktım duvarlar ilk kez bu kadar yüksek görünüyordu gözüme.
Ev ilk kez bu kadar boştu. Hiçbir baskı hissetmiyordum, omuzlarımda bir ağırlık yoktu. Çayımı içip yatak odama geçtim. Evimin nefesleri gitmişti. Kışın hala gelmemesine rağmen ev buz gibi soğuktu. Battaniyeyi kaldırdım, bir an önce yatağa yatmak bu günü hatta birkaç günü kafamdan silmek istiyordum. Beyaz bir zarf yastığın üstünde okumayı bekliyordu.
Zarfı alıp yatağın ucuna oturdum. Acele etmeden açtım.

"Aydın, seni ilk gördüğümde hayatımın hep aydınlık olacağına inanmıştım. Senin sevecenliğin, aşk dolu sözlerin, duygu dolu bakışların hayatımı anlamlandıracağına inandım hep. Seninle yaşadığım bunca yıl tek bir saniye, tek bir dakika senden senin sevginden şüphe etmedim. Ve hep sana rastladığım için Allah'a şükürler ettim. Neden böyle yapıyor, neden böyle davranıyor diye hiç sormadım kendime.

Son zamanlardaki halin başkaydı, bambaşka. O yüzden önce endişelendirdi beni. Belki bir derdin var, halledemediğin bir işin vardır diye kendimi inandırdım. Ama zaman geçince, halindeki değişimi fark edince, bunun öyle bir şey olmadığını anladım.

Artık burada kalamam. Bu evdeyken kendimi bir tenha ağaç gibi hissediyorum. Öyle ağaç ki yapraklarım çoktan dökülmüş, kimseye faydam yok artık. Kışın sorsan, keselim, yakalım derler. Sonbaharda sorsan yaprağı çöplük yapar, baharda sorsan çiçekleri alerji. Evet, duygusallığın üstünde diyeceksin şimdi.

Hep öyleydim doğrudur  ama şimdi bu boş bir duygusallık değil, öyleyim, öyle hissediyorum, çünkü terk edildiğimi biliyorum.

Şimdiye kadar kimse görmedi baharda çiçeklerimin güzelliğini, sonbaharda yapraklarımın rengini, yere düşen yapraklarımın iniltisini ayaklar altında, kışın umutla göğe bakan budaklarımı. Hep yarın yarın dedim, gelecek mevsim her şey güzel olacak dedim, hep umutla yaşadım. Ama gördüm ki anlamsızdır beklemek.

Hani sonbahar yapraklarının  o rüzgarda sallanırken çıkardıkları sesleri var ya ne kadar şen olsa da hüzün verir insana, biliyorlar aslında o rüzgarın onları o tahtından edeceğini. Gülerek veda ederler tahtlarına. Ailenin de- karının da, kocanın da oturduğu bir tahtı var rüzgar esmeyegörsün birisini değil her ikisini tahtından eder, ne kadar direnirler dirensinler, kış gelmemiş tahtlarını kaybederler. Ezilirler ayaklar altında...

Keşke açmasaydım derler, ne anlamım oldu ki birilerine gölge olmaktan başka. Evet ben de sana, aileme gölge oldum hep ve ne tuhaftır ki o gölgem rahatsız etti seni, sonbaharı beklemedin, rüzgar gelmemiş sen kopardın...

Hani o gün sana neyin var diye sorduğum gün bağırdın ya bana, işte o gün, kalbimi kırdığın zaman, kalbimin bir parçası olduğunu anladım. Çok acıyordu, yalnız sevdiğin biri böyle incitebilirdi seni.

Evet ben seviyordum ama sen bunun farkında bile değildin. Hiçbir zaman sevmedin beni hiçbir zaman. Hep kendin için yaşadın, senin hislerin, senin duyguların, senin değerlerin, senin hayallerin, sen, sen. Ben de senin isteklerini, senin istediklerini yerine getirmek için bir araç oldum hep. Ah, ah ben aptalsa senin için değerli biri olduğumu sanıyordum oysa, senin kalbinin bir parçası olduğumu düşünüyordum hep, maalesef yanılmışım ve bunu anlamak için tam yirmi iki yılımı harcamam gerekirmiş.

Belki anlamakta geç kalmış olabilirim ama ne yapacağımı biliyorum. Artık beni buraya bağlayan bir şey kalmadı. Seni azat ediyorum. Biliyorum, benim yokluğuma çabuk alışacaksın hatta çoktan alışmışsın. Kendi içinde beni çoktan terk ettin. Bunun farkındayım olmayan bir şeyi oldurmak için zorlamanın bir anlamı yok. Ben de içimdeki seni şimdi terk ediyorum.... Belki bir daha görüşemedik.

Evet ağlıyorum, acı çekiyorum çünkü hala seviyorum seni. Elveda..
Umarım kalbinin sana sorduğu cevabı bir an önce bulursun.

Zarf elimden kaydı, ayaklarımın altına düştü.

O sessiz bakışlar, o suskun dudaklar konuşmuştu. Tahmin ettiğimden de fazla diyecekleri varmış bana. Evet rüzgar bizi tahtımızdan etmişti. Bu rüzgar bir aşk mıydı, bir şeytan mıydı? Dönüp kendime baktım, geriye baktım. Uzakta bir kız, melek kanatlarıyla el sallıyordu. Geriye baktım, bir anne bakıyordu küsmüş, kalbi kırılmış bir anne, hüzünle. Ellerimle kafamı yüzümü karıştırdım, ayağa kalktım, yerime oturdum, yine kalktım hiçbir şey düşünemiyordum. Masamın çekmecesinden bir uyku ilacı alıp bir bardak suyla kafama çektim. Yatağıma uzandım, gözümü tavana dikerek, bir yanda karımın sitem dolu bakışları, diğer yanda o kızın.

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin