Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)

595 100 55
                                    

"Çevirme var galiba?" dedim Ali Samet'e bakarak. Galiba o da görmüş tedirgin olmaya başlamıştı. Malum sebeplerden dolayı fobi oluşmuştur diye düşünerek,

 "bizim için dizmişler bunca polisi buraya, arabanın bagajında da ceset taşıyoruz. Kirli çamaşırlar arasında kanlı bir ceset." diye de şaka yaptım, şakam ona ağır gelecek ki rengi sapsarı kesildi çocuğun. 

"Bir talebenin kirli çamaşırlarından ötürü şimdiye kadar kimseyi tutuklamamışlar değil mi?" diye gülümseyerek Ali Samet'e baktım. Oluk oluk terliyordu çocuk.

"Ne oldu oğlum, yoksa gerçekten ceset mi taşıyorsun bavulunda, ne bu korku?" deyip kahkaha attım bu kez de.
Ali Samet korkuyla bana baktı.

"Ne diyorsun hocam, ben katil miyim?"

"Ben de bu yüzden söyledim ya  neden korkuyorsun? Hiç hayatında polis görmedin mi?'

"Korkmuyorum" dedi ve dışarı bakarak tedirginliğini gizlemeye çalışsa da durmadan salladığı ayakları bunu söylemiyordu. 

'Başka bir şeye takılmıştır aklı her halde' deyip arabayı polisin işaret ettiği  yere çekip durdurdum.

"Ehliyet ve ruhsat lütfen." demeye kalmadan ehliyetimi ve diğer belgeleri teslim ettim.  Özür dileyerek, arabada bulunanların da  kontrolünün yapıldığını söyleyip, Ali Samet'in de kimliğini talep ettiler. Çocuğun bembeyaz suratından şüphelenmiş olacak ki  polis ona kim olduğuyla ilgili sorular da sordu,

"kimsin necisin?" diye.
 Polislerden biri beni tanıyınca  iltifatlar yağdırdı ve ardından  yeni kitabım için beni tebrik edip  bir de  imzalı kitap verirsem çok mutlu olacağını söyledi. Ben de yanımda yeni kitabımdan bir kaç nüsha bulunduğunu, memnuniyetle birini de ona verebileceğimi söyleyip  arabadan indim. Kitaplar  arabanın bagajındaydı. Bagaj kapağını açıp  çantamdan bir kitap aldım ve bagajı kapatmak isterken,  üst rütbeli trafik memuru arkadaşlardan biri arabaya yaklaştı. 

 Arabadaki bavullara   işaret ederek,
"nedir onlar?" diye sordu.

"Elbisedir herhalde." diye cevap verdim.

"Bavulunun içinde ne olduğundan haberin yok mu?" deyince yanımda dikilen  Ali Samet'i işaret ederek
"çocuğun bavulu." dedim.
Ali Samet panikleyerek

"hayır, hayır benim değil" diye inkar edince komiser;

"bir karar verin artık bavullar kimin?" diye daha da ciddi bir şekilde soruyu tekrarladığında  

ikimiz de aynı anda bir birimizi işaret ediyorduk.

Ben Ali Samet'i bavullar onun olduğu için işaret ediyordum, onun ise beni neden işaret ettiğini anlamamıştım. Şaşkınlığım polis bavulu açtırıncaya kadar sürdü. Bavullar açılınca Ali Samet;
"bavul benim değil." diye  tekrar edip duruyordu.

Bavul  ağzına kadar kitapla doluydu.  Polisler kitapları görünce  'hani elbiseydi?' deyip bana baktılar. 'Ben de öyle sanıyordum.' deyip memura baktım gördüğüm manzaranın şaşkınlığıyla.  Bir süre kitapları incelediler. Bu sırada ben  ve Ali Samet başımızda bir polisle arabada  bekletildik.  Aklım dayımda kalmıştı. Bizi bekleyecekti. Vaktinde gitmezsek kötü bir şey olduğunu düşünecek endişelenecekti. Ona haber vermem gerekirdi. Bu arada benden imza alan polisten rica edip dayımı  telefonla arayıp işim çıktığını gelebilmeyeceğimi, söyledim. Az daha bekletildikten sonra bizi geri- şehre götürdüler.   Yol boyunca  Ali Samet gözlerini benden kaçırdı ve tek bir kelime dahi konuşmadı.

"Neden yaptın?"  diye sormamın bir anlamı yoktu artık, olan olmuştu. Şimdi talihim bu genç talebenin ellerindeydi. Bu işe nasıl bulaşmıştı bilmiyorum ama beni de yakmıştı. Artık bir zanlıydım polisin gözünde. Kendimi nasıl aklaycağımı düşündükçe cinlerim tepeme çıkıyordu. İsimlerini bile duymadığım bu yasaklı kitaplarla benim yakından uzaktan bir ilgim yoktu ama  bunları onlara nasıl anlatacaktım onu da bilmiyordum. 
Arabanın sahibi bendim, kitaplarla haşir neşir olan da bendim.  Ne kadar inkar etsem de kimse bana inanmazdı artık. 

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin