Yazardan: Gerçekler (19)

1K 139 24
                                    

Ali Sametlere varmıştık. Uzun, yorucu yolculuğun ardından böyle karşılanma iyi gelmişti. İki kanatlı demir kapıyı sonuna kadar açık bırakmışlardı. Kapıdan girince onlarca insan tarafından saygı ve uzun zamandır yolunu bekledikleri aziz misafirleri gibi karşılanmam hoşuma gitmiş, uzun yolun yorgunluğunu unutmuştum. Herkesten önce beni karşılayan Ahmet Bey, Ali Samet'in amcası -evin büyük oğluymuş- beni içeri buyur edip odama yerleştirmeden önce dedeyle tanıştırmak için iki katlı evin üst katına çıkardı. Oturma odası ikinci katta bulunuyordu, her halde babaları oradaydı. Dedeyle görüşmek için can atarken, daha merdivenlerdeyken Ahmet Bey'e sormadan edemedim.

"Afedersiniz, babanızın ismi neydi?" Hiçbir şeyden haberi olmayan adam,

"Ağamir" diye babasının ismini söyleyince, bunca yolu boşuna geldiğim için kendime kızdım. Ali Samet'e baktım sert bakışlarla, dedenin ismini neden söylemedin daha önce, der gibi. Ali Samet;

"Geçiniz Aydın Muallim, dedem size kendisi söylesin ismini." dedi imalı tebessümüyle. Az önce çocuğa kızsam da bu imalı ifadesi altında, başka bir şey vardır mutlaka, pişman olmakta acele ediyorum galiba, diye düşünerek rahatladım. Bu ifadesiyle yüreğime su serpmişti. Ahmet Bey olanlardan habersiz,

"evet, evet tanışırsınız. Pek sohbetçil, pek cana yakındır babam." dedi ve salonda koltuğuna kurulmuş çay içen babasına seslendi.

"Babacığım, bak kim geldi." Yaşlı adam bİzi görünce yaşına yakışmayan bir kıvraklıkla ve de heyecanla ayağa kalktı.

"Hoş geldiniz Aydın Muallim." dedi o da diğerleri gibi.

P.S: Muallim kelimesi buralarda aydınlara -okumuş adamlara edilen müracaat- hitap şeklidir. Önceleri daha çok "yoldaş, vatandaş" gibi kelimeler kullanılıyordu ama Sovyetler dağılınca yoldaş kelimesine küsmüş - anlamına hizmet etmediğinden herhalde - neredeyse lügatten çıkarılmıştı. Bazen erkeklere bey, hanım -en çok şehirde kalmıştı bu kelimeyi kullananlar-kelimeleri ile hitap ediyorlardı. Bazıları kominist, sosyalistlerin empoze edilişiyle "bey, hanım kelimesinin sadece zenginlere muracaat için kullanılan bir ifade olduğunu düşündüğünden, zengin olmayan insanlara hitap ederken yakıştıramıyor, kullananlara kızıyor ya da gülüyorlardı. "beymiş, cebinde siçanlar oynaşır" diye. O yüzden onun yerine kulanacak başka söz bulamamış gibi, muallim kelimesinin suyunu çıkarmış, önlerine gelene Muallim diyorlardı.

Öğretmenlikle bir ilgim olmadığından bana muallim denilmesinden hiç haz etmezdim.

"Dedem, Aydın diye bilirsiniz sadece" deyip onun da ismini sordum. Oğluna bakıp;

"Senin işin yok mu, misafirini böyle mi ağırlıyacaksın? Hadi Ali Samet, sen de amcana yardım et, söyle bir çay getirsinler. Yemek hazır olunca çağırın bizi. Çabuk olun biraz. Uzun yoldan geldiler acıkmışlardır. " diye azarlar gibi konuştu oğluyla.

"Hayır aç değiliz, biz yolda atıştırdık acele etmeyiniz. Ama bir çaya hayır demem." dedim Ahmet Bey'e bakarak.

Bu lafım üzerine;

"ne bakıyorsun aval aval, hadi fırla." diye hala yanımızda durmakta devam eden Ali Samet'e acele etmesini söyledi.

Ben hala ismini söylemeyen bu yaşlı adama bakıp kafamda o adam olup olmadığını sorgularken yaşlı adam;

"otur evladım, rahatına bak. " diye yanındaki koltuğu işaret etti. Yerimi rahatlayıp soruyu yineledim.

"İsminizi söylemediniz ama"

"Evladım, aslında beni buralarda Ağamir diye tanırlar. Yani belgelerde, nüfüs cüzdanında İsmim Ağamir olarak geçer. "

deyip önündeki çaydan bir yudum aldı, fakat dikkatle dinlememe rağmen sohbetini yarım bırakıp, aşağıya doğru seslendi.

"Çay nerede kaldı?"

"Geliyorum dedeciğim." diye elinde tepsiyle Ali Samet'in sesi duyuldu. Ali Samet elindeki çay destgahını* sofraya dizerken dedesi;

"kimse yok değil mi, oralarda?" diye sordu.

"Hayır dedecğim, rahat ol, ben buralardayım."

Dedesi bunu duyunca bir sır verirmiş gibi bana doğru eğildi.

"Aslında benim gerçek adım Mustafa."

İsmini duyar duymaz içimde bir şeyler oldu. Boğazım düğümlendi, zoraki çıkardığım sesle;

"Mustafa demek, peki neden isminizi değiştirdiniz?" dedim.

Mustafa dede bir ah çekti derinden.

"Oğlum, ne bu acele önce çayını iç, yemek yiyelim, daha sonra anlatırım. Şimdilk bunu bil yeter. Bir de senin hikayende bu adamdan bahsedilmiyor muydu? Mustafa'dan yani. "

Evet anlamında başımı salladım.

"O zaman sen de tanıyorsun o adamı"

"Adamı değil,"

"Kadını tanıyorsun değil mi?" diye olumlu bir cevap almak isteği ile gözlerimin içine baktı. Cevap vermeye fırsat bulamadan Ali Samet merdivenlerde görüldü.

"Dede, yemek hazırmış babam çağırıyor"

"geliyoruz" diye Mustafa- burada- insanların içinde Ağamir demem gerekiyormuş- dede bana baktı.

"Hadi kalkalım, sonra konuşuruz"

Adamın sorduğu sorunun cevabını merak etmemesine şaşırsam da 'bir sebebi vardır' diye düşünerek ayağa kalktım.






SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin