Suraye: Umut ışığı (36)

713 105 26
                                    

Eve geldiğinde herkes uyuyordu.
Kimseyi uyandırmamak için çitin üzerinden atlayıp bahçeye geçti. Köpek tehlikeyi fark edip havlamaya başlayınca,
'şşşt Alabaş, sakin ol, benim' diyerek ona yaklaştı, eğilip başını okşadı. Köpek onu tanıyınca kuyruğunu kısıp iki ayağının üzerine çömeldi. Köpeğin sakinleşmesiyle eve yöneldi, yavaş yavaş kalktı merdivenleri. Kapıyı tıklattı bir iki kez.
Suraye, tüm gün Ali'nin gelişini beklemiş, uyuyakalmıştı. Kapının tıklatılmasıyla 'kesin Ali'dir' deyip yatağından fırladı heyecanla. "Kimdir?" diye seslendi astadan.

Kapının arkasından kısık bir cevap geldi.
"Kapıyı aç benim Ali"
Suraye kocasının sesini duyunca aceleyle açtı kapıyı.

"Hoş geldin."
"Hoş bulduk, nasılsın?" dedi ve karısına sarıldı.
"Çok özledim sizi. Burnumda tüttünüz. Nasılsınız?" diyerek
Suraye'nin omuzuna dağılmış saçlarını düzeltti.

"Biz de seni özledik. Tüm gün bekledik gelirsin diye, neden bu kadar geciktin? Tren mi geç kaldı?"

Ali cevap vermeden önce, çocuklarının yatağına yaklaştı. Oğlu İsmayıl'ın başını okşadı, alnına öpücük kondurdu. Daha sonra kızı Meleknaz'ın yastığa yayılmış saçlarını okşayarak, yüzünün altına koyduğu ellerine dokundurdu elini, onun da alnından öpüp, ince örtüyü üzerlerine çekti.

Ayağa kalkıp onu seyreden karısına döndü.
"Açlıktan ölüyorum, sabahtan beri hiçbir şey geçmedi kursağımdan, yemek var mı?"

"Var tabii, gel dışarı çıkalım. Burası sıcak, çardakta yersin."
Suraye lambayı eline alıp dışarı çıktı Ali de peşisıra odayı terk etti.
Elini yüzünü yıkayıp, sessizce Suraye'nin kurduğu sofraya oturdu. Akşamdan kalan yeşil fasulye çorbasını eliyle kırdığı baş soğanla lezzetle, öve öve yedikten sonra ağzını silip,

"bir çay da ver, öyle konuşuruz" dedi. Suraye kocasının geç kalma nedenini söylememesinden şüphelenmiş, ortada garip bir şey olduğunu anlamıştı.

"Ne oldu, yoksa işinle mi ilgili?
Ali Suraye'nin endişesinin nedenini anlayarak,
"merak etme iş yerinde her şey yolunda.." diye sakinleştirmeye çalıştı onu.

"Ne peki o zaman?"
"Hadi gel, otur yamacıma." deyip yanında yer gösterdi Suraye'ye.
Karısının ellerini tutup, gözlerine dikti gözlerini.

"Hadi söyle artık. Ne oldu?"

"Hatırlıyor musun, sana bir söz vermiştim. Oğluna kavuşturacağımı söylemiştim seni. "

Gözlerini yere indirdi Suraye. Ali onun utandığını düşünerek yanaklarını okşadı.
"Kaldır başını , indirme güzel gözlerini, biliyorum, belki de utanıyorsun, ya da böyle bir şeyin imkansız olduğunu düşünüyorsun. Ama onu bil ki kim ne derse desin, ben sana verdiğim sözü tutacağım. Hem annemle de konuşmuştum geçenlerde geldiğimde.

'Al getir oğlunu, ben varken kimse birşey söyleyemez gelinime' dedi biliyor musun?"

Suraye gözlerini kaldırıp kocasına baktı, yüzünü okşayan elini tuttu.
"Sağ olsun, sen de sağ ol."

"Bunu bana teşekkür edesin diye anlatmıyorum. Geç gelmemin nedeni buydu. Polat'ı görmeye gittim."

"Ne? Ne zaman?" diye şaşıran Suraye Ali'nin elini bıraktı.

"Onu gördün mü? Görebildin mi oğlumu, nasıl? Şimdi on yaşında olmalı."

"Sakin ol önce... Gördüm tabii. Bir görsen, nasıl akıllı. Yiğit bir delikanlı olmuş. Ama ..."

"Ne ama... Yoksa bir şey mi olmuş, yoksa hasta mı oğlum?"

"Nereden çıkarıyorsun bunları, hasta filan değil. Onunla konuştum, konuşmasına da ama kim olduğumu söyleyemedim."

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin