Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)

777 98 52
                                    

Bin bir umut ve hayalle ayrıldı köyden. Gar'a geldi, biletini alıp trene bindi. Kompartmana yerleşti. Onunla beraber bir adam da bindi aynı istasyondan. Konuşmak, uzak yolu yakın eder derler. O da kendisiyle beraber trene binen adamla konuşmaya çalıştı.
Nerelisin, buralı mısın, misafir mi geldin, gibi soruları sorurken kaçamak cevaplar aldığından, adamın konuşmak istemediğini anlayıp, konuşmaktan vazgeçti ve havanın kararmasıyla kompartmandan çıktı, elinde pikeyle geri döndü. Yatağını serip uyumaya çalıştı.

Altı yıl öncesine gitti hayali, hayatında nice değişikler olmuştu bu yıllarda, çocukları dünyaya gelmişti, Suraye gibi bir eşe sahip olmuştu. Mutlu bir hayatı, güzel bir ailesi vardı. Onlara uzanan eller olmasaydı belki, dünyada ondan mutlusu olamazdı. Bu işin sonu nereye varacak, ne zamana kadar devam edecek bilmiyordu. Belki onun da kaderi diğerlerinin kaderi ile aynı olacaktı kimbilir.

'Ailemi bundan uzak tutmam gerekir, onlar benim peşimde, yanlarında olursam, onları da kendi ateşimde yakacağım. Allahım, bana yardım et. Bu yükün altından kalkmam için yol göster.' dedi ve gözlerini kapadı.

İçinden konuşmaya devam ediyordu. Karşısında oturmuş adamın rahatsız edici bakışlarından ve hiç konuşmamasından sıkılmıştı. İçine bir kurt düştü.

'Bu da onlardan mı? Hayır olamaz, buraya kadar gelmiş olamazlar.' Daha dikkatle bakınca adamı bir yerde görmüş gibi bir his uyandı içinde.

'Yanılıyorum muhakkak, insanlar bir birine benzer. Sen de kendi gölgenden korkar oldun. Hiçbir şey yoktur. Belki de izlenmiyorsun. Hem neden izlesinler seni, ne yaptın? Okumaktan, çalışmaktan, hizmet etmekten başka ne yaptın ki? Bırak, ne olacaksa olsun. Hem işten ayrıldım diyelim, bu çocuklara kim bakacak, nasıl bakacak? Ben köy işlerinden ne anlarım?

Kendimi bildim bileli şehirdeyim. Onca yıl okudum, çalıştım. Şimdi hakkımı alma zamanıyken, neden korkuyorum, neden ayrılıyorum ki? Gül gibi tren var, ayda bir gider, gelirim. Beni huzursuz eden, onların yalnız kalmasıydı, onu da hallettim. Artık güvendeler. Tutuklanırsam, orada da tutuklarlar beni. Bir şey varmış gibi... daha da dikkat çekmiş olurum işten ayrılmakla. 'Karga, bende ceviz var' der gibi. Akıl yok sende oğlum, sen onları bilmiyor musun? Her şeyden nem kaparlar. Bir, beni gelin, alın demediğin kalır. En iyisi ayrılmamak, onlar da bir şey yapmadığımı görünce vaz geçerler" dedi. İçine dolan huzursuzluğa rağmen rahatlamıştı verdiği karardan.
***************
   Bir yıla yakın geçmişti Surayelerin köye taşındıkları günden. Kocasının verdiği karara saygı duymaktan başka çaresi yoktu. O da herkes gibi yaşamaya alışmıştı. Yazın kolhoz'a gitmiş, tarlada çalışmıştı. Köy işleri ona ağır geliyordu. Hem çocuklarıyla ilgilenmek, hem de ev işlerine bakmak kolay değildi. Kayınvalidesi Melek Hanım da çalıştığından çocukları da kendisiyle beraber götürmekten başka yol kalmıyordu. Onları 'İstan' dedikleri gölgelenmek için yapılan çardakta diğer çocuklarla beraber bırakıyor, öyle çalışıyordu. Yemek zamanı kendileriyle beraber onları da doyuruyor, yine işinin başına dönüyordu. Hiç olmazsa gözünün önündeydiler. Akşama kadar diğer çocuklarla koşturup duruyor, akşam kolhozçularla* beraber eve dönüyorlardı.

Önceleri amca çocuklarıyla - onlar daha büyüklerdi -evde bırakmayı denemişti.
O zaman da neredeyse evi yakıyorlardı. Çocuklardan biri bulduğu kibritle perdeyi tutuşturmuş - bunu İsmayıl'ın yaptığını söylüyorlardı. Kaynı Hamit'in de on yaşındaki kızı görünce perdeyi çekip pencereden koparmış, dışarı atmıştı. Güllü'nün yaptığı bu kahramanlıktan herkes memnun kalmış ama Hamit Bey çok kızmış onların çocuklarının diğer köy çocuklarından neyinin eksik olduğunu söyleyerek, işe giderken onları da kendileriyle beraber götürmesini tenbihlemişti. Meleknazın da durmadan ağlaması bu olayın tuzu biberi olmuştu. Suraye eve geldiğinde çocuğunun şişmiş, kızarmış gözlerini görünce dayanamamış, kendisi de onunla beraber ağlamıştı. O günden sonra onu da tarlaya götürmüştü.

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin