gidiyorum(61)

603 90 19
                                    

Ruhiye ses kayıt cihazını çıkarıp  masanın üzerine bıraktı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Aydın'ın ona söylediği ağır kelimelerin etkisi altında kendini sokağa attı. Sadece yürümek, oradan- o binadan biran önce  uzaklaşabilmekti düşüncesi. Ne otobüse ne de taksiye binecek hali vardı. En iyisi kalabalığa karışıp onların içinde yok olmaktı. 

Yanından geçip giden insanlar yol kenarında dizilmiş ağaçlar gibiydi  onun için.   Yürüyen kuklalar, robotlar  geçiyordu yanından. Yürüyen kahkahalar, yürüyen kelimeler hızla uzaklaşıyordu ondan.  Gidenlerin içine karışmış o acı kelimeler vardı bir de tek tek kulağında çınlayan. Ne geçip gidenler onun umurundaydı ne de o geçip gidenlerin.  Neden olsun ki? Kimdi ki bu kız onlar için? Herhangi biri, ağlayabilir, gülebilir, sevinebilir kime ne değil mi? Nasıl ki onlar onun  için öyleydi. Birbirinin koluna girmiş çiftler, kahkahalar atan arkadaşlar, çocuğuna bağıran  o kadın, önüne çıkan  kızı haşlamak için kafasını arabanın camından çıkarmış o şoför.   Ne olmuş ki arabanın altında kalacaksa? Özür dilemesi gerekiyormuş. Öyle dedi  adam bağırarak. 

"Özür dilemek telafi edecek mi sana  yaşattığım korkuyu, benim vicdanımı rahatlatmaktan başka neye yarayacak ki? Bence sen- şoför bey, benim özür dilememi  boş ver, yoluna devam et..." dedi, şoförün "deli mi ne ?"dediğine aldırmadan.  

'Aydın için kimim ki ben? Kızar, öfkesini kusar, canı ne isterse onu yapar. Ben kimim ki onun için? Neden düşünsün ki beni?  Üzülmüşüm, kırılmışım onu neden ilgilendirsin ki?' 

Beyninde dönüp dolaşan gürültüler, insan siluetleri, korna sesleri ve bütün bunların içinde Aydın'ın ona söylediği son söz. 

"Güvendiğim dağlara kar yağarmış." 

Bu kelimeler aklına gelince sel gibi süzülen göz yaşları durdu. Rüzgarın  serinliği ile kurudu,  tuzu iz bıraktı yanaklarında. Kızarmış  ela gözleri farklı bir güzellik kattı yüzüne. Kahverengi uzun saçları savruldu rüzgarda hızlanan adımlarıyla.  Hava iyi gelmişti. Biraz daha yürüse rahatlardı belki. Belki unuturdu ona söylediklerini, onun kızgın bakışlarını. Onun kırılan güvenini.

Biran önce eve varıp kendisini odaya kapatmak, uyumak istiyordu. Ondan  duyduğu kelimeler içini öyle yakmıştı ki kendinin ayaklar altına atılmış eski bir kilimmiş  gibi hissediyordu. Darmadağın bir halde evine vardı. Merdivenlerde karşılaştığı Hanife teyzenin 

"Nasılsın kızım? Ne bu halin? Bir şey mi oldu?" sorularını duymadan  anahtarı çantasından çıkarıp kapıyı açtı.  Çantasının ipleri elinden kayarak ayakkabılarının üzerine düştü. Ağır adımlarla odasına geçti. 

Taşa dönüşüp göğsüne oturmuş  yaşları yatağına yatınca yeniden dökülüverdi gözlerinden.
Ne düşüneceğini bilmiyordu. Bin bir zahmetle diktiği ev uçup kafasına dökülmüş, gözlerinin önünde yok olmuş gibiydi.  Boğazına, midesine oturmuş yumrular parça parça olmuş kanatıyordu yüreğini. O kanlar yaş olup damla damla aktı gözlerinden.

Ağladı, ağladı, ağladıkça kalbinin acısı azar azar aktı dışarıya. Hafiflemişti sustu biranda. Koluyla göz yaşını silip  mutfağa geçti.

Annesi her zamanki vaktinde gelmişti işten. Ruhiye kendisini toparlamış, güzel bir masa açmıştı.  Gülzar, kızının şen ve sevinçli halinin bir nedeni olduğunu düşünerek,

"hayırdı kızım, bir şey mi kutluyoruz?"

diye sorunca Ruhiye;

"hiç içimden geldi. İlle de bir sebep arıyorsan söyleyeyim o zaman, okul bitti neredeyse biliyorsun, burada iş bakıyordum, vazgeçtim. Memlekete gideceğim, orada yaşayacağım artık. Sen de gelirsin değil mi?" 

"Kızım neden değiştirdin ki kararını?"

"Hiç burayı sevmiyorum. Şehrin gürültüsü sıkıyor beni."

"Böyle acele karar vermen şaşırttı beni. Düne kadar 'Burası, büyük şehir, kariyerim için daha iyi deyip tutturmuştun oysa, bir şey mi oldu kararını değiştirecek, benim bilmediğim?"

"Hayır, her yerde kariyer yapabilir insan yeter ki istesin. Sen neden altında bir şey arıyorsun ki?
Hem düne kadar gidelim, gidelim demiyor muydun? Bıkmadın mı çalışmaktan? Orada yaşam şartları ucuz, ben çalışırım sen oturursun. Evimizi kiralarız, geçinip gideriz. Hadi anne, gidelim. Yarın, evet, hatta yarın. Ben okulla konuşayım, sadece diplomam kaldı, orada da yazarım. Anahtarı Hanife teyzeye bırakırız, o iyi bir kiracı bulur. Parası da onda kalır gelince alırız. Nasıl olsa Üniversite için geleceğim arada sırada.  İstersek de yollar.."

"Kız iki ayağımı, bir papuca soktun. İşten ayrılacağımı önceden haber vermem lazım. Bir dur, iyice düşünelim. Amcanla bir konuşalım."

"Sen merak etme ben konuştum. Gelin, eviniz hazır. Zaten boş kalmış harap olup gidiyor, diyor."

"Tamam kızım, öyle diyorsan gidelim. Ben de yalnızlıktan sıkıldım. Akrabalarımız, herkes orada burada kimsemiz kalmadı. Senin için de iyi olur."

"Evet benim için de iyi olur." dedi Ruhiye iç geçirerek.

Annesi masadan kalkıp kızına yaklaştı,  saçlarını okşadı.

"Gideriz ama yarın yok,  iyice hazırlanalım,  işlerimi halledeyim  öyle. Sen de o zamana kadar kararını bir daha gözden geçirirsin." dedi anne hassasiyetiyle. Kızının  iç geçirmesinden, onu bu şehre küstüren bir şey olduğunu anlamış, belki zaman geçince kararından vazgeçeceğini düşünmüştü. Ama bilmiyordu ki bu karar öylesine verilmiş bir karar değildi. Belirsizliği, sonu gelmez acıyı sürdürmenin bir anlamı olmadığını anlamıştı Ruhiye, ne birkaç gün,  ne de kimse onu kararından vazgeçiremeyecekti. O bir karar vermişti ve bunun arkasında duracaktı.

Burada, onun nefes aldığı şehirde yaşamak,  onun dolaştığı sokaklarda dolaşmak onun için çok zordu. Şimdiye kadar onu görebiliyor, onunla konuşabiliyordu, bundan sonra bunu yapamayacak olma düşüncesi bu kararı vermesinde en önemli etkendi. Ve bir mucize olmadığı sürece hiçbir şey onu bu kararından vazgeçiremeyecekti.

 

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin