Suraye 48.

616 106 41
                                    

Kadir Bey Suraye'ye de Meleknaz'a da çok kızmıştı.

"Nasıl yapabilirler böyle bir şeyi? Saygısız, insan bir büyüğümdür deyip izin almaz mı? Okuyacakmış? Kız çocuğunun ne işi olur okumakla? Dünyayı o kurtaracak sanki. Dizini kır otur, oturduğun yerde. Anne olacak bir de. Oturtamıyorsun evlendir, kocasına doğacak çocuklarına hizmet etsin." Kaç gün böylece konuşup durdu kendi kendine. Evde, dışarıda, bahçede ev ahalisinden kimi gördüyse attı tuttu.

"Kardeşimin emaneti bana o, ben nasıl istersem, ne istersem onu yapacak bundan sonra" dedi. Karısına, kızına;

"sizi öldürürüm, onlara yüz verirseniz, bırakın yalnız kalsınlar, anlasınlar dünyanın kaç bucak olduğunu. Ben varım, kardeşim var diye kimse bir şey söylemiyor onlara. Yoksa kolay mı dul başına ortalıkta dolaşmak?" dedi durdu.

Suraye birkaç gün sonra pamuk toplamak için tarlaya gitti. Kaynı kolhoz arabasında onu görünce işe geldiği için kızsa da bir şey diyemedi, (kolhoz'da bir söz sahibi olsa da göz göre göre onu işten alıkoyamazdı) öfkeli ve ters bakışlarla süzdü onu ve gözünü devirerek kabine - şoförün yanına oturdu. Kadınlar Gülcennet'e;

"ne oldu kız, bu gene niye kızdı böyle?" diye merak edip sorsalar da Gülcennet bir cevap vermeyip omuzunu çekti. Araba gürültüyle çalışıp yola koyuldu. Tekerleklerinden çıkan toz bulut kümesine dönüşüp köy yolunu görünmez etti. Yoldan geçen bir yaşlı adam elini kaldırıp şoförün arkasından bağırarak küfür etti. Şoför buna mahal vermeyip hızını kesmedi aynı hızla devam etti yoluna. Kadınlar taşlı yoldaki çukurları tek tek sayan şoförün karasına konuşup durdular. Biri dayanamayıp kabine vurdu sertçe.

"Hey... adam gibi kullansana şu arabayı. Patates çuvalı taşımıyorsun, adam taşıyorsun. İçimiz dışımıza çıktı." Bunu duyan şoför Kadir'e baktı. Kadir Bey 'evet' anlamında başını salladı. Şoför hızını alınca kadınlar rahatlayıp bir birleriyle sohbete giriştiler. Herkes yanındaki arkadaşıyla fısır fısır konuşuyor, arada bir de Suraye'ye bakıyorlardı. Her halde Kadir'in sokak ortasında onları tartaklayıp bavulu fırlatmasından bahsediyorlardı. Kadınlardan biri nispet yaparcasına(belki de Suraye'ye öyle gelmişti);

"oğlumu okumaya yolladım. Mühendis olacak inşallah." diye söze başladı.

"Benimki de öğretmen olacak dönünce. Müdür kendi geldi aldı benim heriften izni. Bırakmıyordu, zor ikna etti vallahi. Babasıdır nasıl olsa, çocuğunun iyiliği için olduğunu anladı nihayetinde."
Kadınlardan diğeri de
"şehri görünce dönmezler buraya. Güya dönüp memleketlerine hizmet eysinler diye götürdüler. Dönmezler artık." diye karşılık verdi.

"Dönerler canım, niye dönmesinler? Tayinleri öncelikle kendi memleketlerine verilecek diyorlar"

"Devlet onları keyifleri istedikleri yerde kalsınlar diye okutmuyor. Nerede ihtiyaç varsa oraya gönderecektir."

"Öyle mi dersin?"
diye sordu az önce kızını gönderdiğini söyleyen genç kadın.

"Öyle ya?"
Bunu duyan kadının keyfi kaçtı, başını aşağı saldı, bir daha konuşmadı tarlaya varana kadar. Diğerleri biraz daha şehre giden evlatları üzerine konuşmayı devam ettirmeleri ardından yaşlı kadınlar sohbeti kışın odununa, hayvanlar için toplayacakları ota getirdiler. Tarlaların görülmesiyle sustu kadınlar. Herkes kendi tarlasında birer birer indi arabadan, en son Suraye ve küçük kaynının karısı Gülizar kaldı ki onlar da indikten sonra araba geri - köye doğru yol aldı. Yemek çantalarını ağaç gölgesine bırakıp önlüklerini giyerken Gülizar;

"Dün sana bir şey söyledi mi Gülcennet?" diye sordu.

"Neyi?"

"Söylemedi mi? Sandım ki ondan böyle durgunsun?"

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin