Neden?(58)

570 89 16
                                    

 Aydın Bey telefon edip Ruhiye'yi işyerine çağırmış ama Ruhiye  kaçamak cevaplar vererek,  işi olduğunu, fırsat bulursa geleceğini söylemişti. Ne kadar kaçabilirdi ki önünde sonunda onunla buluşmalıydı. 
O kaydı teslim etmeli, sorarsa hesap da  vermeliydi.

"Evet, gitmem lazım, onunla  son görüşmem olsa da bunu yapmam lazım. Bunu ona borçluyum." dedi kendi kendine.

"Bana olan güvenini kırdım, iyi niyetini suistimal ettim. Başka yolu olmalıydı bu işin. Salak Ruhiye acele ettin." diyerek ne yapacağını, kendisini nasıl savunacağını bilmeden odanın içinde dolanıp durdu. O gün son defa görüşecek olmanı acısıyla, öyle olacağını düşünüyordu, sabaha kadar uyumadı. Şimdiden ağladı ona hasret kalacağı günler için.

Kalbi sıkışıyor, nefesi kesiliyordu. Boğazına düğümlenmiş yumruları yüreğini ezip geçen imkansız aşkın hasretiyle göz yaşlarına boğdu onu.   Ağladıkça içi boşaldı, içi boşaldıkça yeniden doldu acıyla.

"Bu acıyı nasıl dindireceğim Allah'ım,  Onsuz yaşamayı öğret bana." diye yalvardı Allah'a tüm geceyi. 
*****
                   AYDIN:
O yine karşımdaydı. Bu kez yüzüme bakıp  gülümsemiyor, elleriyle oynuyor, gözlerime bakmamaya çalışıyordu. Ben de kaçırıyordum gözlerimi, kendimi bırakırsam, bakışlarımız karşılaşırsa şimşek çakacak, fırtına kopacak gibi hissediyordum. Ona soracak sorularım vardı, konuşmalıydım onunla. Utangaç bakışlarını benden kaçırırken bir de korku vardı bakışlarında.

"Siz orada yapamazdınız?"
diye cevap verdi "neden yaptın?" soruma.

Hala parmaklarıyla oynuyordu.

"Sizi orada bırakamazdım."
"Çıkardım ben. Zaten suçum yoktu. Adalet diye bir şey var, er geç yerini bulacaktı."

"Evet var," dedi ve başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Adalet var ama böyle konularda duyduklarına, gördüklerine inanırlar."

"Kim söyledi çıkamayacağımı?"

"Rahmetli babamın arkadaşı polistir , sizi görmeye gidince orada gördüm ona sordum  durumunuzu. İçaçıcı olmadığını söyledi. Neler olup bittiğini anlatınca da  işin içinde Ali Samet' in olduğunu anladım. Ona suçunu itiraf etmesini söyledim"
"O da itiraf etti öyle mi?"
"Evet"

"Sen söyledin o da yaptı." diyerek buna inanmadığımı ifade eden bakışlarla süzdüm onu ve devam ettim.

"Neyin karşılığı?"
"Hiçbir şeyin. Böyle olması gerektiğini anlattım ona."

"Nasıl anlattın?"
"Şey... Sizin dinlemem için verdiğiniz ses kaydını TVye vereceğimi söyledim" dedi ve gözlerini yere dikti.

Bir müddet ne diyeceğimi bilemedim. Bu masum küçük kız beklemediğim bir şey yapmıştı. Kendimi tutamayıp

"onu şantaj ettin, tehtit ettin yani? Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?" diyerek ayağa kalktım.
Elimi kolumu sallayarak ona bağırmaya başladım. Ruhiye bunu beklemiyordu ki korkarak başını kaldırdı.

"Afedersiniz, sizin için..."

"Senden istedim mi bunu? Nasıl küçük düşürürsün beni?" deyince kendini tutamayıp ağlamaya başladı.
"Ben sadece sana yardım etmek istemiştim.

"Bunu senden isteyen oldu mu?" diye tekrarlayınca koluyla gözünün yaşını silip ayağa kalktı.

"Özür dilerim, çok özür dilerim." deyip çantasını açtı, kayıt cihazını çıkarıp masanın üzerine bıraktı.
"Böyle olsun istememiştim" dedi. Bütün bunları yaparken ve konuşurken yüzüme bakmamaya çalışıyordu.
Ona bağırmak ona kızmak istemiyordum ama kızmıştım, bağırmıştım ve bunu yapmaya devam ediyordum.

'Al işte, al sana fırsat' diyordum.
'senden uzaklaşması için eline bir fırsat geçti, azarla onu. Bir daha gelmemesini, seninle görüşmemesini söyle ona,' diyordu biri sanki kulaklarıma, ben de onun söylediklerini yapıyordum. Azarlıyordum bağırıyordum.

Benim işlerime karışma hakkını kim vermiş ona, diyordum. Başından büyük işlere neden karışmış. Utanmıyor mu böyle şantaj oyunlarına kalkmaya, filan falan... ve daha bir sürü ağıza alınmayacak laf söyleyip ardından da "güvendiğim dağlara kar yağarmış"  deyince başını kaldırdı. Gözlerindeki acı içimi yaktı, kalbimi bir kılıç gibi delip geçti. Ama durmadım. Bir de üstüne

"nç ... nç..." edip başımı sallayarak yerime oturup ellerimle  kavradım başımı. Bütün bunları yaparken dudaklarımın altında mırıldanıyordum hala.
"Senden bunu beklemezdim."

Ruhiye ellerini yumruklamış olanca gücüyle sıkıyordu. Gözleriyle konuşuyor, yumruklanmış elleriyle kendini tutuyor gibiydi.

Bakışlarının altında eziliyordum, bundan kaçmak için kendimi meşgul gösterdim. Masamın üzerindeki sayfaları karıştırdım. Gitmesini istiyordum. Bir az daha kalırsa, bakışlarımız karşılaşırsa ondan özür dileyecek, affetmesini isteyecektim beni. Çok ağır konuşmuştum bunun farkındaydım. Ama bunu yapmak zorundaydım. Ondan uzak kalamıyordum onun benden uzak durması için bunu yapmak zorundaydım.

Ruhiye uykudan uyanmış gibi döndü yüzünü ansızın, bir kez daha
"özür dilerim" deyip çıktı kapıdan.

Kapı kapandığında kalbimden bir parça koptu sanki. Birisi yüreğimin kapısını bir daha  açılmamak üzere kapatmış gibiydi. Keşke  geri  dönüp açsaydı yüreğimin sıkışmış kapısını. Anlardı oradaki lafların ona söylediklerim olmadığını.

Evet ağır konuşmuştum. Bir genç kıza hatta niyeti kötü olmayan bir insana söylenecek laflar değildi bunlar. Neden yapmıştım anlamıyordum. Ona öyle sözler söylemek, onu kırmak istememiştim oysa.

Giderken  kalbimi de kendisiyle götürmüştü. Soğuk buz gibi bir şey kalmıştı onun yerinde. Ne çarpıyor ne bir şey hissediyordu.  Ne yaptığımı fark ettiğimde, ve bunu yapmak zorunda olmadığımı anladığımda artık çok geçti. Kafami ellerimin arasına aldım.

"Ne yaptın Aydın, sen ne yaptın?" diye sordum kendime. İçim acıyordu söylediklerim bana ünvanlanmış gibi kafamda çınlayıp duruyordu. Ayağa kalktım, ona gitmem lazımdı. Özür dilemem lazımdı ondan.

Evlerine gidemezdim. Akşam olmuştu. Yarını beklemek çok zordu. Evet telefon edebilirdim, o açarsa da özür dilerdim, diye düşünerek Metroya girdim, oradaki telefonlardan birini kullanarak evlerini aradım.
Telefonu annesi açınca konuşmayıp kapattım. Ne söyleyebilirdim ki?

'Kızınızı ben üzdüm, beni hapisten çıkardığı için kızdım ona' mı diyeceğim. Ahizeyi yerine bıraktım, 'yarın bir daha ararım, olmaz annesi işte olduğu saatlerde evlerine gider özür dilerim." dedim ve kimseye görünmeden çıktım odadan. Nereye gideceğimi bilmeden  ağır ağır yürüdüm sokaklarda. Ne sağımda, ne  solumda akan trafik umurumdaydı ne de şen şakrak yürüyen insanları görebiliyordum. Kalbimin şehrinde deprem olmuş, tüm duygularım enkaz altında kalmıştı.
 

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin