Yazardan (33)

905 110 53
                                    

Mustafa Bey'in "oğlumu buldum" demesine şaşırıp kalmıştım. Burada ayağa kalkıp kendini iyi hissetmediğini sohbete sonra devam edebileceğini söyledi. Meraktan ölüyordum. Kafamdaki sorulara cevap alacakken sohbeti yarım bırakıyordu.

Yıllar önce dayımın annemle ettiği sohbeti hatırlamıştım.
"Baku - Balaken" treninde birini gördüğünü, dedesini, babaannesini sorduğunu söylemişti.

"Çok korkuyordu, yaşlı biriydi. Babamı tanıdığını söylüyordu." demişti. Ama şüphelenmişti halinden tavrından.
Köyü sorarken, birkaç adamı sormuştu, yaşıyor mu, deye.
Dayım;
'peki bu adam babam değilse komşularımızı nereden biliyordu?'
diyordu. Şüphelenmişti.

Tüm bunları bu konuşmaları hatırlarken,
"Dayımın söyledikleri doğruymuş o zaman" diye mırıldandım. Ayağa kalkıp odasına gitmeye hazırlanan Mustafa Bey söylediklerimi duyup geri- sandalyesine oturdu tekrar.

"Ne söyledi?"

"Hiç ... Buldum diyordun. Peki neden göstermedin kendini, neden almadın onu himayene.

"......Onun bana ihtiyacı yoktu."

"Bir evladın hep ihtiyacı vardır babaya."

"Ya sen, onu tanıyor musun?"

Bukez de lafımızın arasına bana gelen telefon girmişti. Ali Samet beni Bakü'den aradıklarını söylüyordu. Sinirime hakim olamıyordum. Bu hiç iyi bir şey değildi.

İhtiyar adamın ölümün kıyısında ettiği itiraflardan sonra kendimi tutmak zorundaydım. Belli ki pişman olmuştu ama pişmanlığını dile getiremiyordu. Yaptıklarının korkunçluğunu kabul ederse, kendisini bağışlayamazdı.

Ayağa kalkıp, eve doğru gititim. Ali Samet'e dedesine bakmasını söyledim. İyi görünmüyordu. Galiba üstüne fazla gitmiştim. Allah affetsin, yaşlı adam bir şey olur, diye endişelendim. Telefonla konuşurken bir yandan da pencereden dedesine su veren Ali Samet'e bakıyordum.

Telefondaki karımdı yine. Neden aramadığımı, burada ne yaptığımı, kızımı arayıp sormadığımı sayıp dökerken ardından nasıl olduğumu da sormayı unutmamıştı. Bu sorusunun ardından, iyi olduğumu belki bir şey çıkmazsa yarın mutlaka geleceğimi söyledim.

Telefon konuşmamı kısa kesip Mustafa Bey'in yanına gittim. Adama çok kızmıştım. Dede demeye bile dilim varmıyordu. Ama kendime hakim olmalıydım hala soracak çok şeyim vardı....
************

Artık eve dönüyordum. Burada işim bitmişti. Her şeyi öğrenmiştim. O adamın hayatı bütün ayrıntılarıyla gözlerimin önündeydi. Kendimi onun yerine koysam da, zamanın böyle gerektiğini düşünsem de ona hak vermiyordum ve veremiyordum.

Zaman ne şartlar sunar sunsun insanın böyle şerefsizliğe boyun eğmeye hakkı yoktu.

Ali Samet de benimle dönüyordu, dedesinden öğrendiklerimden sonra ona karşı münasebetimin değiştiğini hissediyor olsa gerek, tek kelime bile etmeden yanımda sus pus oturuyordu.

Ona;
"haberin var mıydı?" diye sorduğumda, başını aşağı dikti.

"Çok pişman" dedi.
"Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?"

"Bilmiyorum" dedi.
"Sen bile emin değilsin. Biliyor musun, bunları ona söyleten ölüm korkusu. Belki bir yerlerde vicdanın çığlığı olabilir ama bu çığlığı dinlemiyor bile. Kendisini haklı çıkarmakla meşgul, belki di dinlese rahatlar.

Kendisini ana babasından, evladından, hatta evlatlarından daha çok sevmiş ve hep sevmiş."

"Hayır yanılıyorsunuz, o bizi çok seviyor ne yapmışsa bizim için yapmış, bizim geleceğimiz için."

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin