Bir yudum su (17)

1K 140 22
                                    

Atlıya yol vermek için kenara çekildi. Adam atının üzerinden inmeden Suraye'den

"çok susadım, bir yudum su verir misin?" diye su isteyince, Suraye,

'oradan içseydin' der gibi çok da uzakta olmayan çeşmeye baktı. Yine de testiyi omuzundan alıp adama uzattı. Adam testiyi kafasına çekip, suratını, bıyıklarını ıslatmasına ehemiyet vermeden kana kana içti sudan. Testiyi sahibine geri vermeden koluyla ağzını, ıslanmış bıyıklarını sildi.

"Allah razı olsun. Çok makbule geçti." dedi. Tedirginlikle etrafına bakan Suraye'ye anlamlı bir bakış atarak, testiyi kıza uzattı. Suraye kabı almak için elini uzatınca, adam, elindeki testiyi yere bırakarak, kuş kıvraklığı ile kızın belinden kavrayıp atının üzerine attı. Neye uğradığını şaşıran Suraye, hiç de uzakta olmayan insanlardan bağırıp yardım istemeye fırsat bulamadan, atlı onu yıldırım hızıyla oradan uzaklaştırmış, bir göz kırpımında köyden çıkarmıştı. Çırpınarak adamın kollarından kurtulmaya çalışan Suraye, onu kaçıranın kim olduğunu anlamaya çalışırken,
"sen kimsin benden ne istiyorsun?"
diye bağırıyordu. Adam, kızın çıpınışına mahal vermeden, atını hızla koşturmaya devam etti. Bir süre sonra Suraye çırpınışının fayda etmeyeceğini, böyle - bağırıp çağırmakla bir şey elde edemeyeceğini anlayıp sakinleşti.

'Belki kocama götürüyor' dedi 'beni.' Yüzü aydınlandı bir an, içi ferahladı. Adama;
"Seni Kerem mi gönderdi?" diye sordu kaç defa. Cevap alamayınca da sinirlendi,
"dilini mi yuttun be adam, sana soruyorum kimsin, neden kaçırıyorsun beni?" diye öfkeyle sordu. Sabahtan beri tek bir kelime konuşmayan atlı, kırbacını salladı.

"Sabret, göreceksin kim olduğumu."

"Kerem nerede, neden kendisi gelmedi?
Karısını almaya gelemeyecek kadar ödlek mi?"
Adam kızın bu lafı üzerine sinirlendi, atı daha da berk kırbaçladı. At hızlandı. Suraye,
"Yazık hayvana, ne istiyorsun hayvandan, böyle vurulur mu?" diye bağırdı adama.

"Sen de çok konuşuyorsun. Dilinle dövüyorsun beni sabahtan. Kulaklarımın perdesi yırtıldı."
"Soruma cevap verseydin, ben de bağırmazdım."
"Sabret dedik. Biraz çeneni tutarsan anlayacaksın seni nereye götürdüğümü."

"Durdur atını, beni nereye götürdüğünü söylemeden hiçbir yere gelmem, seninle. Durdursana"

Suraye'nin bağrış çağırışından rahatsız olan adam, atını durdurdu. At toprak yolda bir kaçkez döndü hızını alamayınca. Atlı etrafına bakarak indi atından. Kızın açılarak omuzuna inmiş başörtüsünü alıp,

"ne yapıyorsun? Ne yapıyorsun ?" diye bağırmaya devam eden kızın ağzını bağladı. Yeniden ata binip sertçe kamçıladı.

Hızla ana yolu geçip komşu köylerden birine vardılar. Atlı dar bir sokağa saptı. At rahvan yürüyüşle devam ediyordu yoluna. Suraye, biri çıksa da karşılarına onun bu halini görse, diye dua ederken iki kanatlı tahta bir kapının önünde durdurdu atını genç adam. Atından inip kapıyı açtı, atı içeri aldı.

Suraye 'bu köyde neden bir Allah'ın kulu yok.' diye geçirdi gönlünden ama boşunaydı. Saat öğlenin üçüne gelirken, sıcağın insanı kavurduğu bu saatte, istese de kimseyi bulamazdı sokakta. Herkes bir gölgelik bulmuş, dinleniyordu bu saatlerde.

'Güneş ikindinin üzerine inmeden de dışarıya çıkmazlar' diye düşündü. Bu sırada genç adam atı avluya sokup, ardından kızı yere indirdi. Ağzını açıp;

"tek kelime edersen, yine bağlarım, hoş bağırsan da kimse duymaz. Kendini boşuna yorma evde kimse yok." diye uyardı. Suraye hiçbir şey demeden soru ve korku dolu gözlerle adama baktı.

"Su ver hiç deyilse." dedi yalvarasıya.

"Hadi arkamca gel." diyerek  atı yularından tutup avlunun bir köşesinde kurulmuş çardağa doğru götürdü. Çardağın etrafında büyük bir dut ağacı vardı. Dut ağacının altında da su kuyusu. Adam kuyudan su çekip yerdeki demir, eğri büğrü, paslı bir kovaya döktü önce, ardından kovayı atın önüne bıraktı. Suraye susuz, kurumuş dudaklarını yalayarak ona ne zaman su verecek diye bakarken, adam kovayı tekrar kuyuya attı. Çarkı döndürerek bir kova daha su çıkardı. Kuyunun üstündeki bakır kabı aldı, suyla doldurup kıza uzattı. Suraye ters ters bakarak parçı ondan alıp başına çekti bir nefeste içti. Doymamış olacak ki kabı tekrar ona doğru uzattı. Adam, kovayı kaldırıp parça su döktü yeniden. Sudan birkaç yudum alıp geri kalanıyla elini yüzünü yıkadı. kenara çekildi. Adam da aynı şekilde su çekip, yerdeki kovalardan birine döktü, kuyunun üzerine koyduğu parçı alıp kızın eline tutuşturdu.

"Al, elime su dök, yüzümü yıkayacağım"dedi. Suraye çekinse de adamın dediklerini yapmak zorunda hissetti kendini. Adam elini yüzünü yıkadı bir hevesle, sonunda su dolu avuçlarını yüzünden başına doğru çekti. Çardağın ağaç sütunundan asılı duran havluyu alıp kıza uzattı. Suraye kurumuş elini gösterip;

"kurudu kendiliğinden, gerek yok." dedi yavaş ve itaatkar bir ses tonuyla. Adam gülümseyerek, elini yüzünü kuruladı.

"Az bekle burada, şimdi geliyorum." deyip eve çıktı hızlı adımlarla. Suraye bu anı kaçmak için bir fırsat bilerek dış kapıya yöneldi. Ama bir el onu durdurmuş gibi bu isteğinden vazgeçti.

"Kesin Kerem gönderdi bu adamı." dedi. " Konuşmaması lazım. Konuşursa yerini öğrenir tutuklarlar. Evet evet yerin de kulağı var." diye konuştu kendi kendine. Bu düşüncesinden dolayı biraz rahatladı.

Az geçmedi adam dışarı çıktı aceleyle. Adımları öncekine rağmen daha hızlıydı.

"Hadi gidiyoruz." diye Suraye'yi uyardı. Çardağa bağladığı yuları çözüp ata binmesine yardım etti. Kapıyı kapatıp üzerine atladı. Ayaklarıyla atın karnına vurdu hafiften. At önce rahvan yürüyüşe devam ederken ardından hızlandı.

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin