"Neden yanlış anlayayım oğlum, elbet  onların vasiyetini yerine getirmelisin, onlar büyüttü seni. Nasıl istersen öyle olsun, ben yine Samaye'ye söyleyeceğim ama.

Polat gülümseyerek;

"söyle, anacığım, söyle. Sen kafaya koymuşsun beni evlendirmeyi, ne desem boş galiba senin için." dedi ve kalkıp annesini  yüzünden öptü. Annesi de onun boynunu kucakladı ve;

"senin de yuvanı kurayım, ondan sonra huzurla ölebilirim" dedi ve ayağa kalktı.  Kendi diktiği çiçekli on iki katlı eteğinin kırışıklarını düzeltti elleriyle. Üzerine giydiği aynı kumaştan farklı renkteki gömleğinin de yakasını düzeltip, şalını da açarak yeniden örttü başına.

"Hadi ben bir Samaye'ye gideyim bakalım ne diyor" deyip merdivenleri indi kuş kıvraklığı ile.

**********************************.

  Suraye arkadaşıyla konuşmuş anne olarak rızasını almıştı. O da kocası ve kızıyla konuştuktan sonra Suraye'ye bir cevap vereceğini söylemişti.
Evet gün geldi Samaye ve kocası gelsinler istesinler deyince,  söz kesilip yüzükler takıldı.

Bu arada Polat davanın görüleceği günü beklerken devletin düzenini sarsacak bir olay meydana geldi.

O gün çoğu mahkemenin önceden belli olan yazılmamış kararları değiştirildi. Çoğu insan sürgün yolundan döndü. Çoğu insanın verilecek ölüm kararı uygulanmadı.

1953 yılı beş Mart, bu gün tüm ülkede  bir dakikalığına  durdu hayat.  Tren kornası araba kornasına, araba kornası gemi sinyaline karıştı. Onlara fabrikaların düdükleri eşlik etti. İnsanlar seslerin vahimesinden korkuya kapıldı.

Neler oluyor diye bir birlerine sormaya çekindiler. Ya yeniden başladıysa savaş, ne yaparlardı o zaman. Yeni yeni geliyorlardı kendilerine. 'Babalarını kurban verdikleri yetmedi şimdi çocuklarını da mı alacaklardı?' gibi sorular dolanıyordu kafalarında.  Bu sesler her neyse hayra alamet değildi.
Herkes bir şeyler öğrenebilmek umuduyla  Sovyetlik binasına doğru koşmaya başladı. Üç köyün  insanı binanın önüne toplanmıştı. Radyodan devamlı konuşmalar sesleniyordu. Arada bir

"Tovariş Stalin" kelimeleri geçiyordu. Herkes ağlıyordu, ne olduğunu sormaya korkuyorlardı bir birlerine. Ansızın Azerbaycan Türkçesiyle bir ses duyuldu radyodan.
"Bu gün Sovyet Sosyalist Respuplikaları Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri mareşal, yoldaş Joseph Vissarionovich Stalin vefat etmiştir."

Herkes bu haberin kötü bir haber olduğunu, bu ölümle dünya düzeninin yeniden değişeceğini düşünüyordu. Hatta savaşın yeniden başlayacağı söylentileri açık açık konuşulmaya başlamıştı. O güne kadar konuşmayanlar bülbül gibi şakır olmuş, o güne kadar konuşanlar dillerini yutuvermişlerdi.

Ama gözlenen olmadı az geçmedi Ali'nin ve onun gibilerinin de ölümünde suçlu olan Stalin'in Azerbaycan'daki sağ kolu  Merkezi Komitenin  Birinci Sekreteri Bağırov tutuklandı. Onun elebaşlarının  sağ kollarının huzuru kaçtı. Küçük köyde bile onun emirlerini yerine getiren, suçsuz insanlara suç atıp ölüme gönderenlerin içine öyle huzursuzluk çöktü ki  kimsenin yüzüne bakamaz, saklanmaya delik arar oldu.

Suraye ve onun gibi mağdurların yüreğinde   kocalarının beraatını alma umudu yeşerdi. O katilin öldürülmesiyle içleri soğumadı.  Yıllardı attıkları her adımda önlerine çıkarılan hain damgasından kurtulacakları günü beklediler sabırla. ....

Suraye beklemekle kalmadı, bu işin yeniden araştırılması için mahkemelere başvurdu. 'Ali'in  hain olmadığını onlara ispat edeceğim.' diyerek, çok mücadele verdi. Kaç defa onun çalıştığı fabrikaya gitti. İnsanlarla konuştu. Komşularını buldu onlarla konuştu.  Tüm her şeyin düzmece olduğuna dair bir sürü belge topladı ve mahkemeye sundu. Ama bir türlü cevap gelmiyordu. Suraye'nin göz bebeği Aydın, Stalin'in ölüm yılında dünyaya gelmiş bu çocuk  tam yirmi beş yıl sonra anneannesinin  umudu kalmadığı bir zamanda  elinde bir kararnameyle çıkageldi.

SURAYE  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now