Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)

En başından başla
                                    

İçimde ikili duyguyu yaşamaktan bıkmıştım. Hayatım tahammül edilemeyecek  kadar zorlaşmıştı. "Neden, neden?" diye kendime sormak istiyordum. Zorunda mıyım, böyle yaşamak beni öldürüyor. Evet zorundayım diyordum. Onlar için böyle yaşamam gerekiyor. Bilmiyorum, öyle yaşama kararını  duygularımdan emin olmadığım için vermiş olabilirdim.

"Belki bu sahte bir duyguydu,  şeytani bir nefsin bana oynadığı bir oyundu. Evet düşünmeyeceğim" diyordum kendi kendime. Durmadan beynimde zonklayan "onu düşünmeyeceğim."  kelimelerinden sonra kızımın bana verdiği kitabı imzalarken bile aklımda bir tek  o vardı.

"Ona da bir kitap hediye etsem imzalasam..." demiş  istemsizce kitaplardan birini alıp kalemi üzerinde gezdirmeye başlamıştım.
"Mutluluk hep yanındadır. Onu arama,  kendisi gelip seni bulacaktır. "

Kalemi masaya bıraktım.  "Buradan- bu odadan çıkmalıyım, yalnız kalmamalıyım" dedim kendi kendime.

"En iyisi mutfağa gidip,  karıma yardım edeyim." diyerek mutfağa  geçtim. Karım yıkadığı kapları kurulamakla meşguldü.

"Yardım lazım mı?" diye sorduğumu duyunca şaşırdı.

"Sen mutfağa gelmezdin? Ne oldu sıkıntılısın yine?" deyince kızgınlığımı gizleyemedim.

"Aynı soruyu sormaktan bıkmadın mı? Ne sıkıntım olacak. Sıkıntım filan yok. İnsanlık yaptım, yardım edeyim dedim" deyip mutfaktan çıktım. Çıkarken karımın şaşırmış ve içinde bin bir soruyla çarpışan bakışlarını da kendimle götürmüştüm.  Bütün bu olanların, kendimle savaşımın hıncını yine ondan çıkarmıştım. Anlaşılan mutluluk oyunu oynamakla bu iş bir yere varmayacaktı, hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. 

  Biraz temiz havada gezip dolaştıktan sonra döndüm eve. Dönerken kızımın üzgün bakışlarıyla karşılaştım. Hiçbir şey demeyip yatak odasına geçtim. Karım uyuyordu. Ya da uyuyor gibi yapıyordu. Bir şey söylemem gerekirdi. Bu oyunu sürdürmekten başka çarem yoktu. Buna hakkım yoktu. İnsanları mutsuz etmeye hakkım yoktu.
Ona; "Ali Sametlere gittiğim zaman sormuştun ya neden gittiğimi. Onun için sıkıntılıyım. Hani sana anlatacağım,  zamanı geldiğinde demiştim. Zamanı geldi  istersen anlatayım." dedim.

"Sen anlattığın her şeyi dinlerim ben. Yeter ki konuş benimle, böyle içine atarak durmana dayanamıyorum. Seni mutsuz görünce içim parçalanıyor. Neden böyledir diye kurup duruyorum içimde. Kendime bağlıyorum her şeyi. Benden bıktı mı diyorum, kendimi suçluyorum. Bazen ölmek, çıkmak istiyorum hayatından. Benimle paylaşmadıkça derdini, sana yük oluyormuşum gibi hissediyorum. Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını. " diyordu. Konuştukça  gözleri yaşarıyor, eliyle silerek devam ediyordu. Farkında olmadan ne çok kırmıştım onu..

"Her gün kendimi intihar etmek istedim, her gün bunu düşündüm
Belki Allah korkusu, ahiret korkusu olmasa bunu çoktan yapmıştım. Sen bilmezsin, bu öyle bir acı ki çaresini yalnız ölmekte bulursun. Ölmekle de size nasıl acı çektireceğim aklıma geldikçe  bundan vazgeçtim. Her gece yatağa girdiğimde,  içime akıttığım göz yaşlarından haberin var mı?"
Vicdan azabı çekiyordum meğerse, ona ne kadar zarar vermişim diye.  Ben kendimle cebelleşirken karım  da olanların farkındaymış. 

"Affedersin,  neler yaşamışsın, bilmiyordum.  Keşke içine atacağına söyleseydin. Bunca acı çektiğini  görmemişim." deyip alnıma vurdum. 

"Ne aptalım ben. Affet beni. Neler yaşamışsın sen, bağışla beni farkında olsaydım..."

"Şimdi ki konuşmaya karar verdin, bir tek soru soracağım sana, tek bir soru cevabı her ne olur olsun suçlamayacağım seni...." dedi ve durdu biraz,  gözlerimin içine bakarak;

 "beni seviyor musun yine önceki gibi. Hiç değişti  mi duyguların? Bak yine söylüyorum cevabın her ne olur olsun, seni yargılamayacağım. Hatta istersen hayatından çıkıp giderim. Olabilir duyguların değişebilir. Belki daha sevmeye de bilirsin beni. Doğruyu söyle. Bunları bilmek beni öldürmez ama böyle şüpheyle yaşamak öldürür beni."

Karımın gözlerine baktım  dediği gibi hayır cevabına hazır değildi. Gözlerinin derinliğinde sevilmeme, reddedilme  korkusu  vardı belki bu cevabımla geri dönüşü olmayan bir faciaya neden olabilirdim. Bu korkuyu yüreğimde hissettim. 


"Hayır öyle bir şey yok. Yok öyle bir şey. Seni ilk günkü gibi seviyorum." dedim. Onu kucaklayıp  

"böyle bir şey yok,  hiçbir zaman da olmayacak. Nereden geliyor böyle şeyler aklına." dedim ve   gözlerinden  sakin sessiz akan yaşları silip 

"he şimdi söyle bakalım  öğrenmek istiyor musun niçin gittiğimi onlara?" diyerek bu tatsız konuyu değiştirdim.


Karım meramımı anlamış olacak ki  gülümsedi.

"evet istiyorum "

O akşam  Ali Samet'in yayın evine geldiği günden sonra olaylar nasıl geliştiyse hepsini anlattım Zernigar'a.  Karım ağzı açık beni dinliyordu. 

 "Neden anlatmadın bunca ay, beni geçtin, dayına bunu basıl yaparsın?" dedi şaşkınlıkla.

"Bilmiyorum, bir şey engelledi beni. Hem adam kendi görüşmek istemedi. Ben de ona uydum. Şimdi kitabı okuyunca dayımın vereceği tepkidir beni sıkıntıya sokan.  
Ne yapacağız bakalım. Dayım okuduktan sonra onu tutana aşk olsun."

"Gelir, durmaz."

 "Babasıyla ilgili bölümü okuyunca neden babam hakkında böyle suçlamalarda bulunduğumu söyleyebilir. O zaman ne yaparım?  Belki onu heyecanlandırmadan yani kitabı okumadan önce tanıştırayım babasıyla? Ne dersin?"

"Bence de doğrusu bu. Aksi taktirde affetmez seni. Ben olsam ben de zor bağışlardım." 

"O zaman yarın  telefon edip gidişimizi ayarlayayım." dedim ve hiçbir şey olmamış gibi karımı öpüp 

"iyi geceler" diledim ve sırtımı dönüp uyudum.

 Sabah olunca kahvaltının ardından telefonu elime aldım. Rakamları çevirdim, bir bir dört iki beş dört...iki kez çaldıktan sonra karşı taraftan açıldı telefon. Ali Samet'e cuma günü hazırlanmasını onlara gideceğimi söyledim. 

"Dedemle konuştunuz mu yoksa?"
"Hayır, konuşmadım. Konuşmaya gerek yok diye düşünüyorum. Dayımı alıp gideceğim. Bir birlerini görsünler, kabul edeceklerdir. Ne korkuları varsa anında bitecektir merak etme"
"Sonra dedem kızmasın bana"
" kızmaz, kızmaz"

"Siz öyle diyorsanız...ben hazırlanayım o zaman. Okuldan da izin alayım. "
"Ben de dayımla konuşayım. Haydi eyvallah, görüşürüz... Bana bak kimseye bir şey söyleme ha? Sürpriz olsun her ikisine de."

"Tamam, tamam, söylemem." deyip gülümsedi Ali Samet.
Ben ahizeyi yerine yerleştirip derinden nefes aldım.

"Evet, bu işi de  hallettik.  Oldu mu şimdi sultanım "dedim karıma. Zernigar gülümsedi.

 "Oldu bence" Karşılıklı gülümsememizden  bir şey anlamayan kızım.

 "Bir şey mi oldu bana neden söylemiyorsunuz?" deyince onu  öpüp;

 "annen sana anlatır. Benim çıkmam lazım işe  geç kalıyorum." deyip hafiflemiş halde evden çıktım. 

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin