9. BÖLÜM: "ÇATLAKLAR"

Start from the beginning
                                    

"Hayır," dedim kahvemden büyük bir yudum alarak. "Aksine, hiç meraklı olmadığımı söylemişlerdi."

Kafasını yana yatırdı, dudaklarında alaycı bir kıvrım meydana gelmişti. Cam mavisi gözler henüz uyandığı için uyuşuk ve kısık bakıyorlardı. Yine de çok güzellerdi, böyle bir göz rengi olamazdı. Gerçekten, olabiliyorsa bile olmamalıydı bence.

"Hmm," dedi alayla mutfağa doğru ilerlerken. "Bu merakın sadece bana özel yani?"

Gözlerimi devirdim ve güldüm. Ondan yayılan ve odayı saran kendini beğenmişliğin varlığını hissedebiliyordum. O da su ısıtmaya başladığında, kahvemden son ve büyük bir yudum alarak bardağı bırakmak amacıyla ayağa kalktım. Arkası dönük olduğundan dolayı görebildiğim tek şey sırtıydı ve sırtı çok garip izlerle doluydu. Kesik ve kemer izlerine benzeyen izler ürpermeme sebep oldu çünkü gerçekten üstünden çok geçtiği belli olsa da izlerin asla geçmeyeceği bir gerçekti. Bu izlerin nerede olduğunu ya da bunu ona kimin yaptığını deli gibi merak etsem de soramazdım. Tersleyeceğini ya da benimle dalga geçeceğini biliyordum.

"Kendini avut," dedim bardağı tezgaha çarptığımda. "Ayrıca üstüne bir şeyler giyin, Akat. Hasta olursan sana bakmam."

Mavi gözlerinde alaycı bir ifade parıldadı. Dolgun dudaklarını yaladı ve aniden önüme geçerek beni mutfak tezgahıyla arasına sıkıştırdı.

"Ne o?" diye sordu gözlerini mavi gözlerime odakladığında. "Yoksa böyle dolaşmamdan etkileniyor musun?"

Sıkıntılı bir şekilde nefes verdim. Bu lanet olası bir bağımlı olmasına rağmen nasıl bu kadar kası olabiliyordu, sadece merak ediyordum. Karın kaslarına gelmeden önce, sol göğsünün altında iki el vardı. Biri kemiksi ve canavarımsı bir eldi, diğeri bir insan eliydi. Tokalaşıyorlardı ve dövmenin altında şeytanla yüzleş yazıyordu.

Bakışlarımı kaslı karnından çekerek ona odakladığımda, "Ben cevabımı aldım bence," dedi alayla ve benden uzaklaştı. Sinirle dudaklarımı dişledim, suratımda olan bakışları anında dudaklarıma inmişti.

Sıcak suyu kahve kupasına koydu. Benim aksime içine süt tozu koymamıştı, kalçasını tezgaha yaslayarak kahvenin ne kadar sıcak olduğunu umursamadan bir yudum aldı.

"Bir şey yemiyor musun sabahları?" diye sordum meraklı bir sesle. Onun hakkında her ayrıntıyı merak ediyor olmam artık sinirlerimi bozuyordu.

"Ben her saat, her dakika, her saniye bir şey yiyebilirim," dedi. "Doymuyorum asla."

"O zaman bir şeyler yemeye ne dersin?" diye sordum, sesimde onun yemeğe bu kadar aşık olmasına karşı duyduğum şaşkınlık belirgindi. O zaman neden bir kahveyle geçiştiriyordu ki kahvaltıyı?

"Makarna hariç yaptığım her şey yemek için fazla kötü oluyor," dedi suratını buruştururken. "Dışardan sipariş ediyorum ya da dışarda yiyorum ben de, o da şu an pek mümkün değil."

"Ne?" diye sordum. Sesim eğlendiğimi bariz bir şekilde ortaya koyuyordu. "Giryan Akat'ın da kötü olduğu noktalar mı varmış?" Dudaklarım bir gülüşün etkisiyle titredi. "Yoksa Giryan Akat bir omlet bile yapamıyor mu?"

Bana alaycı bir bakış attı. Mavi gözlerinde eğlenen bir ifade vardı, ben de eğleniyordum. Bu çok garipti, onun yanında aynı zamanda büyük bir tehlikedeymiş gibi hissedip aynı zamanda da eğlenebilecek kadar rahat hissetmek çok garipti.

"Buyur, dalga geç," dedi alayla. "Başka eksik bir noktamı bulamayacağın için hoşuna gitti tabi."

"Ben yaparım," dedim aniden. Bu söz ağzımdan çıktığı anda suratını büyük bir şaşkınlık kaplamıştı. Dişlerimi tekrardan ısırarak dolabı açtım, dolapta ne var ne yok diye bakınıyordum. Buraya ne kadar sıklıkla uğruyorlardı bilmiyordum ancak doğru dürüst bir şey yemedikleri kesindi.

AHVEBWhere stories live. Discover now