16.BÖLÜM:"RÜYALARINDA BÜYÜTECEĞİM"

5.5K 370 47
                                    

Seveceğinizi düşündüğüm bir bölümle geeeeldiim.  ❤❤


Takvim yaprakları birbirinin üzerine bindi... zaman hızla akıp geçti. Sanki bir kar tanesiydim de gökyüzünden yeryüzüne iniyordum. Sanki ben bir yapraktım da bir ağacın dalından kopuyordum ve sanki ben bir sinek kuşuydum da birileri beni avuçlarına hapsediyordu.

Karşımda sayısını kavrayamadığım kadar insanın olduğu bir salonda eski kahve rengi tonlarında bir sandalyenin üzerinde oturuyordum. Bacaklarımın arasında neredeyse boyumla eş değer olan bir müzik aleti. Çello... küçük bedenim kocaman çellonun arkasında kalmıştı.

Sahnenin yüksekliği nedeniyle herkesi net bir şekilde görüyordum. Onların benden beklentisini biliyor ve korkuyordum. On bir yaşlarında olan küçüklüğümün gözlerinde büyük beklentilerin korkuları iz yapmıştı.

Bir papatya kadar narin olan küçüklüğümün beyaz teninin üzerindeki siyah elbisesi ve önündeki çello ile bir melekti. Sanki cennetten yeryüzüne indirilmiş kara bir melek.

Gözlerimi küçüklüğümden aldım. Salonda gezdirdiğimde canıma acıtan bir gerçek tokat attı yüzüme... İbrahim Derin. İlk sırada tam karşımdaydı bacak bacak üzerine atmış ellerini koltuğun yanlarına bırakmıştı. Hemen yanından güneş kadar güzel, parlak ve can acıtıcı Aliye Derin oturuyordu. Üzerindeki elbise benim elbisemin aksine bembeyazdı.

Onun o halini görmüş olmak benim bir an için şüpheye düşmeme neden olmuştu. Aliye Derin benim küçüklüğümden çok daha fazla meleğe benziyordu.

Yavaşça o sırada gözlerimi gezdirdiğimde Nesrin'e takıldı bakışlarım. Genç kızlığa yeni yeni girmiş olmanın heyecanı ve beğenilme isteği vardı yüreğinde. Yeni yeni belli olmaya başlayan vücut hatlarına ona çok yakışan ve yanındaki kadının annesi olduğunu insanların gözüne sokan beyaz ve kırmızı tonlarında bir elbise vardı üzerinde.

Onlardan gözlerimi çekip kocaman salonun içinde gezdirdiğimde diğer insanlar fluydu. Sanki vardılar ama bir yandan yoktular.

Yüzleri net değildi ama her koltuk doluydu. Salon şu an bile kalbimi yerinden oynatacak kadar kalabalıktı.

Bakışlarım salondan tekrar küçüklüğüme döndüğünde içim titredi. Eğer bulunduğum sahnede olmasaydım ufacık bedenim kocaman salonun içinde kaybolurdu.

Küçük Miraç titreyen elleri ile çellonun tellerinde ufacık bir gezintiye çıktı ve yavaşça okşadı. Sanki bir kedinin başını okşar gibi. Sanki bir bebeğe sevgi ile yaklaşır gibi. Yavaş, narin, incitmeye korkar gibi.

Onun bu dokunuşu o tellerden ses çıkartmasına neden olmuştu. Ama bu ses rahatsız edici değildi. tam aksine tuhaf bir huzur saklıydı bu sesin içinde.

Küçüklüğümden gelen en temel alışkanlığım... o aleti çalmadan önce telleri ile yaptığım anlaşma olmuştu. Hatıralarımda bugüne yaklaştığım bir zamanı göz önüne aldığımda hala çalmadan önce ufak bir gezintiye çıkardım o tellerde.

Küçüklüğüm önündeki asaletle dolu çello ile yaptığı küçük selamlaşmadan sonra yüzündeki tebessümle salondaki diğer insanları yok sayarak gözlerini kapadı.

Şu sıralar arkamı döndüğüm bu müzik aleti ile geçmişte bu kadar bağlı olmak içimde tuhaf bir şeyler olmasına neden oluyordu. Şimdilerde elimi sürmeye çekinsem de bu duygu değişik bir lezzet olarak damağımda yerini almıştı. 

Sanki yüreğimin ayağı burkulmuş gibi tuhaf bir acı vermişti bu hatıratı hatırlamak.

Küçüklüğümün gözleri şimdi benden saklıydı. Ama o gözleri göremesem bile şu an güvende olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Bu okul, bu salon ve burada beni dinleyen kimisi öğrenci, kimisi veli bir yığın insan ufacık kalbimi nasıl korku ile dolduruyordu hala o günlerde olduğu gibi net ve kaliteli şekilde hatırlıyordum.

SAFİRWhere stories live. Discover now