3.BÖLÜM: "KALDIRIMA DÜŞMÜŞ RUHLAR"

9.5K 389 147
                                    


Restorandan çıkıp denize sıfır Derin Yalısının yolunu tuttuk. Araba oraya yaklaştıkça bedenim geriliyor, ruhum sıkışıyordu. Sanki kalbimi mengeneye sıkıştırmışlar da işkence çektiriyorlardı.

Sanki vücuduma aynı anda yüz iğne saplıyorlardı ve ben deli gibi acı çekiyordum, Sanki öldürmek için uğraşıyor ama eli boş geri geliyorlardı. Ruhumu bedenimden koparmışlardı da ben ortalıkta avare gibi geziniyordum. Bedenim ruhumun yokluğu yüzünden kımıldayamıyor, kendini savunamıyordu.

İçimdeki Diğer Miraç ve mantığımın aynı fikirde olduğu nadir anlardaydık. İkisi de yalvarıyor, kendilerini benim esaretimden kurtarıp kaçmaya çalışıyorlardı; ama zihin duvarlarıma çarpıp kendilerine zarar vermekten başka bir şey yapamıyorlardı.

İçeriden bana lanetler okuyup kulağıma İbrahim Derin'in kölesi olduğumu fısıldıyor acizlikle suçluyorlardı.

'Yine ona uyuyorsun! Onun dediğini yapıp köleliğini devam ettiriyorsun. Aptal kendine gel. Biz onun kölesi olamayız. Bunu yıllar önce reddettik.' Diye fısıldıyordu mantığım. 'O haklı. Seni aciz salak! Siktir! Bunu bize yapamazsın.' Diye inledi adeta Diğer Miraç. Bu onun güçsüz olduğu nadir anlardandı. Genelde sinirlenince o ele geçirirdi beni ama şimdi hiçbir şey yapamıyor bana itaat ediyordu.

Beynimin içi mahşer günü olmuş gürültüden geçilmiyordu. Adeta arkama bakmadan kaçma isteklerini dayatıyorlardı.

Onları susturamıyordum, fısıltı değildi artık sesleri. Avaz avaz kendilerini yırtarcasına bağırıp beni yarı yoldan çevirmeye çalışıyorlardı.

"Geldik." Bu sesle olduğum yerde ister istemez irkildim. Gözlerimdeki perde kalktı. Mantığım ve Diğer Miraç sessizliğe gömüldüler. Beni en aciz halimle ortada bırakıp kaçmışlar, bana yalnızlığı sunmuşlardı. Yine ve yeniden yalnız kalmıştım.

Kafamı ağır bir şekilde ellerimden kaldırdım ve ön yolcu koltuğundaki Pamir'e baktım. Arabada sadece ikimiz kalmıştık ve şoför, kapımı açmış inmemi bekliyordu. Mehmet ağabeyi ise arabadan inmiş çevreyi incelemeye başlamıştı bile.

"Bakma öyle." Diye mırıldandı Pamir. Gözlerimdeki teslimiyet bakışımı fark etmişti. Saklayamamıştım duygularımı, adeta un ufak olmuştum.

"Nasıl?" diye fısıldadım çaresizlikle, dışarıdan acizliğimin ne kadarını gösteriyordum merak etmiştim.

"Beş yaşındaki gibi..."

Bu laf tokat gibi patladı yüzümde. Sanki biri kalın bir sopayla ense köküme sağlam bir darbe indirmişti.

"Hadi." Diye mırıldanıp arabadan inmek için hamle yaptım. O an Pamir elini bileğime sarmıştı. Çökmüş omzumun üzerinden arkaya baktım.

"Zorunda değilsin." Diye fısıldadı. "Sen güçlüsün Miraç... Benim küçük kardeşim çok güçlü. Bunu gözlerinde görebiliyorum." Diyerek de devam etti sözlerine.

Dudaklarım aralandı "Şu an gözlerimde görebileceğin tek şey çaresizlik Pamir. Senin küçük kız kardeşin çok yoruldu. Artık direnemiyor."

"Yanındayım. Bana sığın birlikte direnelim." Bu laflar kalbimde şekil aldı. Altın puntolarla kalbime ve aklıma kazındı.

Başımı ağır ağır sallayıp tekrar kapıya yöneldim. Dışarıya çıkıp derin bir nefes aldım. Aldığım nefes gırtlağımı deşip atmıştı, ciğerlerimi parça parça etmişti.

"Ne gibi bir restore istiyorsun?" diye sordu Mehmet ağabeyi "Aklında bir şey var mı?" diye de devam etti.

Koca yalıda gözlerimi gezdirip "Yapın bir şeyleri" diye mırıldandım gözlerimi evden çekmeden. "Güvenlik üst seviye de olsun." Diye fısıltı döküldü dudaklarımdan. Bunu söyleyen beyim değildi, bu kelimeler kalbimden dilime vurmuştu. Eskiden bu evde kendimi nasıl güvensiz hissediyorsam şimdi bu hissi yok etmeye çalışıyordum.

SAFİRWhere stories live. Discover now