59.BÖLÜM:"AVUÇLARI YARALI ÇOCUK"

3.2K 378 397
                                    

Öncelikle Nabeer millettt!!! 

Ayyy sizi bir bölümle geldim, hoş geldim. :Dd 

Neyse durun sululuğu bırakmam lazım. Şimdi bana önceki bölümde çok kızdınız... sevgili okurlarım, canlarım, ciğerlerim... Ama kızmayın lütfen. Evet hepimizin hayatında inişler çıkışlar oluyor ve siz gerçek dünyadan kaçmak için buraya geliyorsunuz biliyorum fakat bu hikaye içinde bolca dram ve aksiyon barındıran bir kurgu o yüzdende en başında hikayeyi nasıl hayal ettiysem o şekilde ilerlemem lazım. Sırf bana kızmayın diye uzun zamandır kurguladığım olayları kahramanlarıma yaşatmamak hikaye akışını aşırı derecede etkilerdi. O yüzden lütfen sabırlı olun. 

Bu arada Miraç'ın asla Araf'ı affetmemesi gerektiğini savunan bir kitle var... Öncelikle benim biricik kızıma bu kadar sahip çıkıyor oluşunuz yüreğimi ısıttı fakat bu kitle Araf'ı, İbrahim Derin'le bir tutuyor. Lütfen onu yapmayın, oğluşumu bu kadar aşağı çekmeyin. Tahmin ettiğiniz gibi her şeyin bir nedeni var, bazen nedenler sonuçlardan daha önemlidir. Biz şu an hikayemizin tam olarak o noktasındayız.

Neyse efendim bu arada bir sonraki bölümün tamamı Araf Çağman'ın ağzından olacak... Ay çok heyecanlıyım! (Aslında bu bölüme yetiştirmek istedim fakat hikaye akışı buna izin vermedi.) 

Sizleri çoook seviyorum. Keyifli okumalar... :* 

İNSTAGRAM: hilalmysh55

Oy 237 yorum 300    

Ben ufak bir oğlan çocuğunun elindeki kağıttan gemiydim. Suyun üzerine bıraktığında sadece birkaç dakika dimdik durabilmiştim sanki...

Sonrası belliydi. Kağıttan benimin o kocaman su birikintisine dayanamamış ve parçalanarak yok olmuştu.

Elli dört kiloluk bedenim ne zamandan beri bu kadar ağır geliyordu dizlerime? Ve sırtım ne zamandan beri bu kadar büküktü? Kalbime oturan acı o kadar mı büyüktü ki ben çöktüğüm yerden doğrulamıyordum.

Başımı yere çevirdim ve iki yanımda yere sabitlediğim ellerime baktım. Kafamı eğdiğim an gözlerimdeki yaşlar dizlerime damladı. Nokta kadar olan o damlalar bir mürekkep gibi dağılırken ben bunu izleyemedim ellerimi kaldırıp dudaklarıma bastırdım.

Ağlamamalıydım... Ağlıyorsam bile sesim çıkmamalıydı. Bu kadar güçsüz olan Miraç'tan kimsenin haberi olmamalıydı.

Sağ elimi ağzımdan çektim. Elimi halıya bastırıp kendimi kaldırmak için çabaladım ama bu sadece başarısız bir denemeydi. Çölde susuz kalmış ve yorgunluktan baygın düşmek üzere olan bir adam bile benden daha güçlüydü.

Takatim kalmamış, gücüm birden bire kaybolmuştu...

Sol elimi de ağzımdan çektim ve dudaklarımı sıkıca kapattım ağzımın içine doğru çektim. Dudaklarımdan dökülecek en ufak bir ses bile içeride gururunun parçaları ile ayakta kalmaya çalışan Miraç'ı yok edebilirdi.

İki elimi de yanıma destek olarak koydum ve bir kez daha denedim... Sonuç yine aynı olmak üzereyken belimin iki yanında da bir el hissettim ve ben daha ne olduğunu anlamadan o el sayesinde ayaklandım. Titrek bacaklarımın üzerinde yeni doğmuş bir ceylandan farkım yoktu.

Vücudum göçük altında kalmış bir beden gibiydi tek farksa duygularım o göçüğün ta kendisiydi.

"Kalk." Dedi belime sarılı olan o el kısık bir sesle.

Yavaşça kafamı çevirdim. Fred ile göz göze geldiğimizde yüzüne bir şaşkınlık dalgası çarptı. Gözleri kocaman açıldı, kaşları havalandı. "Kalk, dik dur." Dedi.

SAFİRTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon