46.BÖLÜM:"DÜĞÜM"

4.6K 426 242
                                    

Sonunda yeni bölümle gelebildim. Aslında bu bölümün gecikmesinin nedeni tam olarak programımı ayarlayamamış olmam... 

Şöyle ki biz her geçen gün daha büyük bir aile oluyoruz ve ben bunu ilk kez bir önceki bölümde fark ettim. Verdiğim kotayı yaklaşık iki gün içinde doldurduğunuzda ben bunu hiç beklemediğim için tüm işlerim birbirine girdi veee elim ayağıma dolandı :D  

O yüzden gururla karışık bir mutluluk yaşadım tüm hafta :') her geçen gün kocaman bir aile oluyoruz... 

Şimdi gelelim bu haftanın kotasına 140 oy ve 140 yorum bırakıyorum buraya... Bana kızmayın artırdığım için çünkü sizler beni şaşırtacak kadar çabuk doldurmaya başladınız kotaları. 

Neyse sevgili okuyucularım, keyifli okumalar... Sizleri çok seviyorum. <3 <3 <3 


Yaşıyordum...

Ölüm üzerime bir örtü gibi serileceği sırada kollarından kurtulmayı başarmıştım. Ya da birileri beni o örtünün altından çekip çıkartmıştı. Tam olarak ne olduğunu anlayamasamda üzerimdeki halsizlikten anladığım kadarıyla hafif bir şey atlatmamıştım.

başımda sürekli olarak aynı ritimle ses çıkartan makinanın her geçen saniye sesi kulaklarımı biraz daha tırmalamaya başladı. Parmaklarımı oynatıp hemşire düğmesine basmayı istesemde elimi bile kaldıracak gücü bulamıyordum kendimde.

Sanki kırk ton yük yüklenmişti üzerime de ben altında kalmıştım. Sanki bedenimi çamur dolu bir havuzun içine savurmuşlardı da ben içinde öylece yatıyordum. Parmaklarımı oynatmak için çabaladığımda işaret parmağımda takılan olan bir şeyi fark ettim.

Gözlerimi açmak imkansızdı. Kafamı yattığım yerde oynatamıyordum bile...

Daha fazla uyanmak için bir çabaya girmedim ve direnmeyi bıraktım, bilincimin tekrar yüksek bir uçurumdan yuvarlanmasına izin verdim...

Bilincimin tekrar harekete geçmesinin sebebi parmaklarıma dokunan bir el olmuştu. Uyandığımın haberini verme düşüncesiyle zorlukla parmağımı oynattığım sırada bana dokunan el kısa bir an duraksadı görmesem bile bir an için hareketsiz kaldığını hissedebiliyordum.

"Miraç Hanım?" ses ince ve kibardı. O sese yakıştıracağım sima küçük bir yüz ve kısa siyah saçlar oluyordu. Parmaklarımı bir kez daha hareket ettirdim. İlki kadar zor olmasada hala üzerimde ağır bir yük vardı.

"Beni duyuyor musunuz?" diye sordu. Sesi sanki bana bir balonun içinden geliyor gibi boğuk ve cılızdı.

Gözlerimi açıp birbirine girmiş uzun kirpiklerimi kurtarmak için çabaladım... uyanmaya çalışmak zordu. Verdikleri ilaçlar sanki beni daha yorgun ve bitkin yapıyordu.

Gözlerimi açıp etrafı görme arzusu ile kıvranırken sonunda o yük duvarını kırmayı az da olsa başardım ve zorlukla araladım gözlerimi.

İlk gördüğüm şey loş ışık olmuştu. Gözlerimi rahatsız etmeyecek kadar sönüktü. Yutkunmak için kendimi zorladığımda kuru boğazımdan dolayı yüzümü ekşittim. Bakışlarımı ışıktan çekip karşımdaki kadına çevirdiğimde pekte hayalimde ki gibi olmadığını canlı olarak görmüştüm. Saçları yeşil bonenin içindeydi ve üzerinde tıpkı yeşil bone gibi yeşil bir önlük vardı.

"Sonunda uyandınız." Dedi. Gözlerinin kısılmasından dolayı gülümsediğini düşündüm.

Konuşmak için dudaklarımı ıslatmak için çabaladım ama kuruluk o kadar güçlüydü ki bunu başaramadım. Tek bir nefeste iki harften oluşan tek hecelik kelimeyi kullanmam bir hayli zor olmuştu. "Su." Diye fısıldadığımda sanki büyük bir iş başarmışım gibi rahatlamıştım.

SAFİRTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon