"Uyuyamıyorum." Hoseok gözlerini araları ve düşünceli bir şekilde önündeki çimenleri izlemeye başladı.
"Aslında sen yanımdasın. Dizine yatmadan önce iyi gecelerde dedin."

Jiho dikkatle çiçeklerden birini daha çapraz bir şekilde yerleştirip bağlamaya çalıştı. Bunu yaparken de gülümsüyordu. Bugün hep gülümsüyordu.
"Desene uyku perisi Kim Jiho güçlerini kaybetmeye başladı."

Hoseok eliyle gözünü ovdu. Ve kafasını kıza çevirdi. "Hiçte bile onun güçleri sonsuz. Benim uykusuzluğum..."
Biraz bekledi bu sırada kızın gözlerine bakmayı da ihmal etmiyordu. Gözler önemliydi.
Konuşmaktan bile daha önemliydi.
"Başka bir sebepten."

Jiho'nun elindeki şey düşecek gibi olsada onu bırakmadı.
"Uçakta mışıl mışıl uyursun. Sana bir boyun yastığı verebilirim."

"Bu trip gibi bir şey miydi? Yenilebildiğini duymuştum."

Jiho gözlerini kısıp birleştirmeye çalıştığı çiçeklere odaklandı.
"Trip falan atmıyorum Hoseok kendime taç yapıyorum."

Hoseok kızın dizlerine iyice kuruldu.
"Anladım sana papatyadan taç yapmadığım için kızgınsın."

"Hayır... Sana kızgın olmak şu an düşündüğüm en son şey."

Çocuk kızın hafifçe titreyen ellerinden birini tutup yanağına çekti. Gizlemeye çalışsada huzursuz olduğunu biliyordu.
"Sadece kafanı dağıtmaya çalışıyorum. Gerginsin ve ellerin buz gibi."

Jiho içinde dönüp duran fırtınalardan çocuğu korumak için gülümsedi.

İkisindede huzursuz birer kalp vardı. Ve ikiside birbirlerini rahatlatmak için savaş veriyorlardı.

Jiho gündelik bir şeyler konuşmaya çalıştı.
"Güneşli havalarda bana bir şeyler oluyor. İnsanların aksine ellerim üşüyor."

Hoseok gülüp ellerini kızınkilerde dolaştırdı. Her gece Jiho'yu düşünüyordu.

Tıpkı onun gibi onsuz nasıl hissedeceğini.

Bu acı bir ayrılık değildi. Yinede ondan ayrılma fikri onuda yoruyordu. Hemde Jiho'nun zannettiğinden daha fazla.

Onu sevmek bir buluta aşık olmak gibiydi.

Jiho yumuşaktı ve Hoseok her zaman onun arkasında saklanabilirmiş gibi hissediyordu.

Ne olursa olsun Jiho'nun onu sarmalayacağını biliyordu.

Onunla her şeyin daha kolay olduğunuda.

"Özel olduğunu ilk evime geldiğinde anlamıştım."

Jiho konuşmadı ve dinlemeyi tercih etti.

"Evime geldin annemi gördün. Korkup kaçmadın. Sana bağırdım benimle tekrar konuştun."

"Annen bir zombi değildi."

"Ama çiçekle karşılıklı bir fincan çay içiyordu."

Sessizlik oldu ve bisiklet süren birkaç çocuğun gürültüsü duyuldu.

"O gün senin bana gönderilen bir mucize olduğuna inandım. Kimse annemle ve saksı jordan'la havuç çayı içmemişti. Ben bile."

Jiho aklına çayın tadı geldiğinde gözlerini kapattı.

"O şey havuç çayı mıydı?"

Good Night Hoseok | Hoseok Where stories live. Discover now