ʟɪᴛᴛʟᴇ ʀᴇᴠᴇɴɢᴇ

9K 594 379
                                    


Seni gidi küçük yalancı, gözlerinde gerçekler saklı.

Terli olan ellerimi tekrardan eteğime sildim. Normalde terlemeyen ellerim bugün her şeye inat beni zorluyordu.

Cebimdeki CD ise patlamak üzere olan bir bomba gibiydi. Hatta şimdiden patlamış ceketimin cebinde yanıyormuş gibi hissediyordum.

İstemsizce elim cebime gittiğinde elime değen yuvarlak cismin olması gerektiği gibi yanmadığını orada öylece durduğu anlamam kısa sürmüştü.

Bugün ayrı bir performansla saçmalıyordum. Cebimdeki cd'yi beynimin ücrâ köşelerinden birine yollayıp gözlerimi önümde meydana gelen hengâmeye çevirdim.

Her ne kadar gergin gözükmemek için kendime mukayet olsamaya çalışsamda sürekli kıpırdanıp durmam her şeyi bozuyordu.

Bütün bunlar bugünkü bütün bu rahatsız edici şeylerin bir kısmıydı.

Yanımda oturan ve maçtan bir saniye bile gözünü ayırmayan çok sevgili arkadaşımda bunu farketmiş olacakki gözlerini sahadan ayırmadan konuştu.

Çünkü eğer gözlerini sahadan ayırırsa oyuncu çocuklardan biri kayboluverirdi.

"Gerçekten artık kıpırdanıp durma! Bu kadar heyecanlı olmana anlam veremiyorum basket maçlarındanda nefret edersin aslında."

Ona doğru kafamı çevirdiğimde hâlâ dikkatlice maçı izliyordu ya da şöyle söyleyeyim şu an sahada koşturan sarı kafa, suratsız, ismi lazım değil birini takip etmeye çalışıyordu.

Evet o çocuğu sevmiyordum.
Ama galiba Mimi hoşlanıyordu.

Saçma sapan insanlar seçmede Mimi çok yetenekliydi. Bense saçma ve gereksiz insanlar tarafından seçilmekte. İkimizde ayrı ayrı kulvarlarda muhteşem bir şansa sahiptik.

Bunların hepsini küçükken yan villada oturan yaşlı, sevimsiz teyzenin köpeğine bağlıyordum. Kesinlikle kuyruğuna teneke bağlamamalıydım.

Bütün bunlar onun suçuydu.

Mimi'ye sorduğu sorunun cevabını, niye tepişip durduğumu, ellerimin neden terlediğini ve neden içime oturmuş kocaman bir fil olduğunu söylemek isterdim ama söyleyemedim. Oda maçtan gözünü ayırıp bir cevap istemedi.

Tekrardan saatime baktım. Maçın bitmesine 2 periyot kalmıştı. Benim son periyotta dışarı çıkmam ve yanlışlıklara yer vermediğim hayatıma bir çizik atmam lazımdı.

Bu aklıma gelince mümkünmüş gibi biraz daha kıpırdanmaya başladım. Yanımdaki sarı saçlı radarın fark etmemesi için ellerimle dizlerimi tutuyor bir şekilde kendimi önlemeye çalışıyordum.

Bu kadar abartmamam lazımdı neden 6 yaşında çişi gelmiş bir çocuk gibi davrandığımı bilmiyordum.

İçimden 100'e kadar sayma kararı aldığımda 30'a geldiğimde çoktan yine eski tedirgin halime dönmüştüm.

Ve tırnaklarımı kemirmemek için savaş veriyordum. Kim olduğunu bilmediğim biri basket attığında salonda bir cümbüş oldu. Bende ilgilenmediğim belli olmasın diye alkışlamaya başladım.

Önümde oturan bir kaç kişi garipçe bana baktığında gülümsemeye çalıştım. Onlarsa kafalarını iki yana sallayıp önlerine döndüler.

Mimi hâlâ alkışlamakla meşgul olan ellerimi tutup yavaşça onları indirdi.

"Jiho.."

Good Night Hoseok | Hoseok Where stories live. Discover now