sᴛᴏʀᴍ ᴠᴀʟʟᴇʏ

2.9K 326 703
                                    

Onun yumuşacık bir kalbi vardı.
Ve o kalp kendini bilmez sefillerin elinde yavaşca parçalandı.

Yaklaşık 20 dakikadan beri önümde duran kahve artık soğumuştu. Dumanı tütmüyor, kahverengi su öylece dalgalanıyordu. Tiramisumden ise sadece bir çatal almış öylece bırakmıştım.

Elimi çeneme yaslamış karşımda oturan çocuğu dinliyordum. Ara sıra gülümsüyor ve kafamı sallıyordum. Aslında ben onu dinlemeye çaba gösteriyordum.

Jun önündeki kahveden bir yudum aldı ve sivri dişlerini göstererek gülümsedi.

"Sonra bana çinli olduğumu ve çinlilerden nefret ettiğini söyledi."

"Neden çinlilerden nefret ediyormuş?"

Kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. "Biz çok böcek yiyormuşuz ve o böceklerden nefret ediyormuş."

Parmaklarımı yanağıma vurup güldüm. "Bu hayatımda duyduğum en saçma bahane."

"Katılıyorum dürüst olup benden hoşlanmadığını söyleyebilirdi."

Onu onaylarcasına kafamı salladım. Şu dershane çıkışında tanıştığım çocukla kahve içmeye bir kafeye gelmiştik.
Dershane çıkışı beni yakalamış ve işimin olup olmadığını sormuştu.
Ben de ajandama bakmış, ne tesadüf ki bir işim olmadığına karar vermiştim.

Ne işim olabilirdi ki. Bundan sonra tek işim okuldan çıkıp eve gitmekti. Başka yapmam gereken bir şey yoktu.

Soojin'le ödeşmiş, Felix'in intikamını almış, Taehyung'u temize çıkarmıştım.
Bunların hepsini yapmış aynı zamanda ruhumda delik olmayan yer bırakmamıştım.

Sanki her hatamda ve her çırpınışımda ruhum delinmişti. Şimdi ise delik deşikti.

Bundan sonra sessiz sakin bir hayat yaşayacak senenin başlarındaki Jiho'ya geri dönecektim.

Ders çalışacak, sonra biraz daha ders çalışacaktım. Çünkü sadece o zaman kendimi oyalayabilirdim.

"Ee sen nelerden hoşlanırsın?"

Jun'un sorusuyla daldığım yerden çıktım.
Gözlerimi masanın üzerindeki ellerime indirdim ve öylesine omuz silktim.

"Bilmem herkesin hoşlandığı şeylerden işte. Çiçek, çikolata, peluş oyuncaklar falan."

"Peluş mu?" Jun bu kelimeden pek hoşlanmıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. "Kız kardeşlerimde peluşlara bayılıyor."

Güldüm. "Evet bu üzerime yapışan bir zaaf ve bundan kurtulamıyorum. Onlara her doğum günlerinde peluş oyuncaklar almalısın. 18 yaşına geldiklerinde bir koleksiyonları olmalı."

Kahvesinin içindeki kaşıkla oynarken yine gülümsedi. "Alıyorum zaten iyi bir abiyimdir."

Jun sıcakkanlı birine benziyordu. Haraketleri arkadaş canlısı ve cıvıklıktan uzaktı.

Konuşması ve gülüşü oldukça sevimli fakat yüz hatları erkeksiydi.

Geldiğimizden beri konuşan tarafin o olduğunu fark ettiğimde benimde konuşmam gerektiğine karar verdim.
İşte en berbat olduğum konu buydu.

"Kaç kardeşin var?"

"İki. İkiside kız ve bazen kafayı yiyecek gibi oluyorum."
Dirseklerini masaya dayayıp yüzünü buruşturdu. "Bazen yatağıma yattığımda başım patlayacak gibi hissediyorum çok yaramazlar."

Good Night Hoseok | Hoseok Where stories live. Discover now