ᴅᴏᴏʀs ᴄʟᴏsᴇᴅ

2.1K 282 228
                                    

Siyaha bürünmüş milyonlarca kalp.
Hepsi düşünüyor geçmişi.
Beyazlığını kaybetmeden önceki temizliğini.

Fikirlerim, düşüncelerim.
Kararlarım, vazgeçişlerim.
Pişmanlıklarım ve bolca kaybedişlerim vardı.

Bunları bir kavonozun içine kapasaydım eğer, kavanoz kırılır cam parçalarından biri dile gelerek "artık bizi rahat bırak" diye bağırırdı.
Ben de haklısın deyip sessizce kenara geçerdim.

Ne ara her şey hakkında bu kadar düşünür olmuştum.
Kafamın içindekiler karman çorman bir yumaktı. O yumağı açmaya çalışşamda asla açılmayacaktı.

Neden izin vermiştim ki ipin bu kadar karışıp, koca bir yumak olmasına.
Ben izin vermemiştim bir nevi Hoseok yardım etmişti o yumağın karışmasına.

Oturma odasındaki ahşap saat 11'i gösterirken, mutfak masasında oturmuş meyveli yoğurdumu kaşıkla taciz ediyordum.
Arada kaşığın ucuyla yoğurttan yiyor daha sonra ise onu karıştırıyordum.

Eğer annem görseydi kafamı yoğurdun içine gömerdi. Ama göremezdi. Çünkü sinsi bir kedi gibi mutfağa süzülmüş ışığı da açmamıştım.

Mutfaktaki tek ışık sokak lambasının soluk ışığıydı. Saatin 12'ye gelmesine daha vardı fakat ben hâlâ Hoseok'u aramak ve aramamak konusunda bir sonuca varamamıştım.

O üstü kapalı doğum gününü kutladı ve sana hediye aldı.

O seni bahçesinden köpek kovalarmış gibi kovdu ve özür bile dilemedi.

Yoğurda batırdığım kaşığı aldım ve ardından yoğurtla doldurup ağzıma tıktım. Fevri hareketim sonucunda dişim güzelce bir acımıştı.

O seni okuldan atılmaktan kurtardı.

Söylediklerim için pişman değilim dedi.

Ama hediyeni kabul etti.

Kaşığı masaya fırlatıp sandalyeden başımı sarkıttım. Acaba kafayı yemek böyle bir şey miydi?

Belki de insanların beyni böyle patlıyordu.
Bir anda aklıma beynimin kulaklarımdan aktığı bir görüntü geldi.

Evet kesinlikle sıyırıyordum.

Ben yoğurdumdan büyük bir kaşığı daha ağzıma soktuğumda telefonum zalimce titremeye başladı.
Bir yandan ağzımdakini yutmaya çalışırken diğer yandan ekrana bakıyordum.

Rehberimde kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. Fakat ben numaranın kime ait olduğunu biliyordum.
Bir anda telefonu masaya fırlattım. Niye arıyordu ki şimdi? Saat daha 12 bile değildi.

Sandalyemi telaşla itip tezgaha yürüdüm. Acilen su içmeliydim yoksa ağzımdaki yoğurdu yutamayacaktım.
Telefon huysuzca titrerken bir bardak suyu yarım yamalak içtim.
Yoğurdu yutmuştum peki şimdi ne olacaktı.

Ben onu arayıp aramamayı düşünüyordum.
Onun beni aramasını değil.
Telefonu elime aldığımda telefon kapandı.

Siyah ekranla bakışmaya başladığımızda pişmanlıkla nefes verdim. Neden vakitlice açmamıştım?

Mesaj sesi duyulduğunda telefonumu açtım.

05xxxxxxxx: Neden telefonunu açmıyorsun?

Good Night Hoseok | Hoseok Where stories live. Discover now