ᴍᴀᴋᴇ ɪᴛ ʀɪɢʜᴛ

En başından başla
                                    

Boğazımı temizleyip merdivenlerin kenarına dokundum ve ağır adımlarla aşağı inmeye başladım.

Son birkaç basamak kala ona seslendim. "Hoseok."

Çatlayan sesim yüzünden öksürdüm.
Ve mutfağa doğru ilerledim. "Hoseok."

Mutfak bomboştu. Dün yediğimiz kek tabağı fincanlar hepsi tezgahtaydı.

Geri geri çıkıp salona döndüm. Neden yoktu, yukarıdaki odalardan birinde miydi?

Hiç üşenmeden üst kata geri çıkıp ve bütün odaları gezdim.
Tuvalete bile bakmıştım ama o yoktu.

Beni bırakıp öylece gitmiş miydi?

Nereye gitmişti?

Kalbime ufacık bir burukluk yerleştiğinde ellerimi önümde birleştirdim.
Ufaktı ama kalbimi sızlatmıştı. Belki önemli bir işi vardı. Annesinin yanına da gitmiş olabilirdi.

Onu aramak yerine telefonumu cebime atıp gitmeye karar verdim.

Hırkamın önünü açıp girişin oradaki aynanın önünde havaya kalkan birkaç saç tutamımı düzelttim.

Kapıyı açıp kendimi kapının önüne attım. Cidden güneş bugün bana yürüyordu. Gözümün içine içine girmeye çalıştığında kafamı eğdim.

Birkaç adım atıp kafamı kaldırdığımda gördüğüm manzara beni önce korkuttu ardından şaşkınlıkla kıpırdayamamama sebep oldu.

Hoseok evlerinin yanındaki küçük bahçede sırt üstü uzanmış öylece yatıyordu.
Gözleri kapalıydı ve kafasında şu plaja giderken taktığımız bez şapkalardan vardı.

Dikkatimi çeken ve beni şaşırtan asıl şey Hoseok'un yanındaki taze çiçeklerdi.
Renkleri parlak yeni çiçekler.

Dün gece buraya gelirken gördüğüm kurumuş çiçekler gitmişti.

Vücudum hafif bir şekilde titredi ve ben bir çiçekmişimde yeşeriyormuşum gibi hissettim.
Yine oluyordu. Ona yeniden ve biraz daha kuvvetli bağlanıyordum.

Bu his korkutucuydu ama hoşuma gidiyordu.
Birisine bu kadar değer verebileceğimi hiç düşünmemiştim.

Şimdi sırtındaki toprağın canını yakıp yakmadığını merak ediyorum.

Önümdeki birkaç basamağı savsakça inip bekledim.
Garip bir şekilde konuşamayacak kadar şaşkın hissediyordum.

"Hoseok burada ne yapıyorsun?"

Ellerimi arkamda bağlayıp gülümsediğimde ses vermedi.

Bahçenin etrafını koruyan alçak çitten atlayıp ona doğru birkaç adım attım. "Beni duyduğunu biliyorum."

Yine ses vermemesi ve yerde öylece yatması bana okulun bahçesinde kalbime dokunduğu ilk günü anımsattı.

O gün beni bahçeye çağırdığında da yerde öylece yatıyor, kıpırdamıyordu.
O zaman onu tanımıyordum ama yinede korktuğumu hatırlıyordum.

Bir adım daha atıp diz üstü yanına oturdum. Toprak yumuşaktı ve bu da Hoseok'un rahat yatışını açıklıyordu.

"Hoseok."

Elimle omzuna dokundum. Şakayı uzatması sinirimi bozuyordu. Bir an önce gözlerini açsın ve bana baksın istiyordum.

Gözlerini istiyordum.

Good Night Hoseok | Hoseok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin