25. BÖLÜM

7.5K 467 26
                                    

Kampa ilk geldiğimde ekip, beni güler yüzle karşıladı. İlk günüm serbestti, o yüzden bol bol restoranda yemek yedim. Odama girdiğimde oda arkadaşımla tanıştım. İsmi Türkan'dı. Görseniz aynı Türkan Şoray gibi esmer güzeli bir kızdı. İri ve kara gözler, bembeyaz ten, simsiyah saçlar, yay gibi kaşlar... O da benim gibi minyon bir kızdı. Gelin görün ki bu yeşilçam güzelinin tek kusuru fazla kilosuydu. Nişanlısı, düğüne bir hafta kala terk etmişti onu. Sırf kilolu olduğu için. O zaman sordum ona, "Madem terkedecekti de neden nişanlandı?" Üzülerek dedi ki, "Param için."  Dedim ki ona, üzülme. Seninkisi en azından para için kandırmış seni. Beni kandıran sırf eski sevgilisine nispet olsun diye kandırdı beni." dedi ki,

"Sebepler ne olursa olsun aynıymış kaderimiz. İkimiz de kandırıldık, ikimiz de bu kampa katıldık hem de üç aylığına. Kader arkadaşıyız bir nevi."

Dedim ki, "Haklısın., ama şunu bil. İkimizin de kaderimizi değiştirmek elimizde. Bugüne kadar kötü kaderimiz vardı,  bugünden sonra güzel kaderimiz olacak."

Dedi ki, "İnşallah olacak."

Dedim ki ona, "bugün ikimiz de bir söz verelim zayıflamak için çabalamaya, bizi bu hale getirenlere kapak yapmaya."

Dedi ki "Söz veriyorum." Daha sonra
Annemin getirdiği sarmaları yedik. Türkan'da cheese kek getirmişti, kendi yapmış. Zaten pek sosyetik bir kız Türkan. Güzel de yapmış ha.
O gece sözler verildi ve zayıflama yolculuğunun ilk adımı, yani kararlılık başladı. İkinci adımı da ertesi sabah kan tahliliyle başladı. İstanbul'da tahlil yaptırmış olmama rağmen yeni tahliller istediler ve sabahın sekizinde bizi ayağa diktiler. Türkan dedi ki "İğne korkum var." Dedim ki ona, "biz bir söz verdik ve yiğit adam sözünde durur. Korkacaksan iğneden değil, gururunu koruyamamaktan kork ve ayağa kalk, yıkılma."

Benim gazımla verdi kanı. Daha sonra dolu doyum kahvaltı yaptık. Fakat ne bilelim bu kahvaltı, dolu doyum yediğimiz son kahvaltı olacak? Ben saf tabii dedim ki, "ooh ne güzel kamp. Kahvaltı mis. Her gün böyle kahvaltılar yapacağız, üstüne de zayıflayacağız. Ne güzelmiş be. Türkan da beni onayladı. Fakat konuşmaz olaydım öyle. Sonraki sabah, uzman diyetisyen Nihal Hanım'ın talimatıyla bir kahvaltı yaptım ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Kibrit kutusu gibi yağsuz tuzsuz ne idüğü belirsiz peynir,  Sadaka verirmişçesine bir kaç adet zeytin. Bir banımlık bal, şekersiz çay, o da yeşil çay. Demli çayı özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi vesselam. Öğle yemeklerinde az tuzlu çorba,  yanında çatır çutur bir sebze yemeği. Domates biber patlıcan, sıkıntıdan patlıcam. Akşam yemekleri salata, çorba bir karış et, iki dilim kepek ekmeği, bırakın lan beni ekmeyi.

Sonraki günler daha da azaldı yemekler. Türkan'la canımız çıktı açlıktan. Ha bir de spor yanı var bunun. Sabah koşusu, pilates, zumba, fitness, aralarda da voleybol, tenis, hiç boş durmuyorduk hele  ki pilates derlerinde  O Candan Hoca yok mu? Alev koş, Alev pedal çevir, Alev ip atla, Hocam ezme bu garibi, bari sen anla. Yalan yok, haftada bir yüzme yapardık çok rahatlardım. İnanın çok severdim o sporu. Sauna'yı pek sevmezdim açıkçası. Terden boğulurdum. Ama öğle masajlarını severdim. Masaj, insanı rahatlatıyor be.

Yalan değil, Türkan'la ilk zamanlar çok aç kalmıştık. Hatta bir gün yemekhaneye operasyon düzenledik. Gecenin bir yarısı alarm kurup uyandık. Gizlice arakladığımız anahtarla yemekhaneye  girip dolabı karıştırdık ve salam sucuk peynir alırdık. Biraz da ekmek. Daha sonra yemekhaneyi kilitledik kaçtığımız anlaşılmasın diye. Fakat gece yarısı odamıza baskın düzenlendi. Bizi doğruca yere yatırıp kelepçelediler. Şaka lan ne kelepçelemesi? Yemeklerimizi elimizden aldılar. Sabahleyin Candan Hoca bahçede bizi elli tur koşturdu. Sadece Türkan'la beni. Neden? Çünkü gece aldığımız kalorileri vermemiz için. Haftada bir kez serbest gün olsa da, yine de verdikleri yemekler cücük kadardı.

Şişman PrensesWhere stories live. Discover now