1. BÖLÜM

28.9K 1.1K 3.5K
                                    

Her zamanki gibi koca popomu devirmiş, yatağımda cipsimi yiyorum. Dünya umrumda değil. Ev yansa duymam, o derece. Bacaklarıma bir şeyin değmesiyle irkildim. Bir baktım ki bu Mahmut. Hangi ara geldin sen?

"Mahmut, beni rahat bırak," dedim ama dinleyen kim? Geldi yine bacaklarıma sürtündü.

"Mahmuut!" diye bir bağırdım, Mahmut, odaya kaçtı. Çok korkutmuş olmalıyım ama o da aradı. Benim keyfimi ne bölüyorsun hayvan? Oh oldu sana.

Evet, yanlış duymadınız. Mahmut benim kedimdir. Beyefendinin benden hiç farkı yok yani. O da şişko ve sarışın. Aynı ben. Mal sahibine çeker derlerdi ama bu kadar çekeceğini tahmin edemezdim. Onu ilk aldığımızda minnak, yavru bir kediydi. Fakat manda gibi beslemişiz. Şu an 5 yaşında ve 10 kilo. Zamanla ailem de beni manda gibi beslediği için böyle kilo aldım işte. Kedimle ortak yönlerimiz çok. Mesela o da benim gibi tembeldir. Zorlamasan koca kıçını kaldırmaz, aynı ben. Bazen ortadan kayboluyor. İşte o zaman diyorum ki, Mahmut yine çapkınlığa gitti. Çok çapkındır kendisi. Dişi kedi görmesin peşini bırakmaz. Erkek değil mi işte? İnsanı da aynı, kedisi de. Bu devirde dişi olmak zor, ama bana kolay. Şişman olduğum için rahatsız eden pek olmuyor. Tabii bir kişi dışında, Harun. Ona sonra değineceğim. Şimdi mutfakta annem neler yapmış, ona bakayım. Çok hamarat kadındır kendileri.

Mutfağa girdim ve milföylerden bir tane ağzıma attım. Normalde beş tanesini ağzıma doldurup yerdim ama bugün yine insaflı davrandım. Ev halkına da kalsın dimi yani.

"Minik kuşum yine tıkınıyor mu?"

Ah, annem. Yüzünde o tatlı gülümseme. Bana hep minik kuşum der. Öküz kadar olduğumu ben bile kabullendim o kabullenemedi.

"Milföyler çok lezzetli," dedim.

Annem, yanaklarımı sıktı:
"Ye benim minik kuşum. Ye de beynin çalışsın."

Üniversiteyi bitirdim, kadın hâlâ beynin çalışsın diyor. Girecek sınav kalmadı ki. Eskiden ye de büyü derdi. Ben de büyürüm diye hep yerdim. İlkokulda sınıfın en uzunuydum. Fakat ergenlikte cılız pakizeler bile beni sollayınca bir şeyi çok iyi idrak ettim. Çok yemek boyu büyütmüyormuş, başka yerleri büyütüyormuş. Yalnız bunu idrak ettiğimde lise üçtüm ve artık çok geçti. Ben çoktan dombili olmuştum. Diyet girişimlerim, hep başarısız kaldı. Bir defasında beş kilo vermiştim. Sonra da dayanamadım. Bırakınca 10 kilo aldım, yani iki katını. Ben de beni seven böyle sevsin diye zayıflamaya uğraşmadım. Beni böyle seven yok, ama olsun. Ailem var, kedim var, bir de, canım kankam Pelin. Onunla tanışma hikayemiz de apayrı ama anlatacağım. Zil çalıyor, şimdi kapıya bakmam lâzım. Kankam gelmiş olmalı.

Kapıyı açmamla suratımın düşmesi bir oldu. Fahriye teyze. Apartmanın ayaklı gazetesi. Beni görünce suratını ekşitti:

"Ne oldu muşmula surat? Geldiğime sevinmedin mi?"

"Geç," diye karşılık verdim. Büyüklere saygım olmasa daha neler diyeceğim ama, terbiyem el vermiyor. Muşmula suratmış. Kendi kaknem suratını görse bana laf atmaktan vazgeçer. Her neyse oturuyoruz. Annem çay, kısır ve milföy ikram etti. Misafir boş çevrilmez hesabı. Tabii ben de gömüldüm kısıra. Kadın bana şöyle dik dik baktı, daha sonra da anneme dönüp demez mi?

"Bu kızı çok beslemişsiniz. Yiye yiye camış gibi olmuş. Bu gidişle evde kalacak."

Alıştım artık bu kadının laf sokmalarına. Her gördüğünde şişmanlığımı yüzüme vuruyor direkt.

Annem dedi ki:
"Evde kalacaksa annesi var. Evden kovmam ya kızımı. Asıl kızımsız duramam ben. O benim her şeyim. Tabii anne olmayan bilmez evlat sevgisini."

Şişman PrensesWhere stories live. Discover now