10. BÖLÜM

9.9K 551 142
                                    

Nihayet babamı ikna etmeyi başarmıştık. Seray Hanım, babama telefon edip iş gezisine birlikte gideceğimizi söylemişti. O sabah bir değişiklik yaptım. Beyaz yerine pembe gömleğimle beyaz pantolon giydim. Halkalı küpelerimi taktım. Saçlarımı at kuyruğu topladım. Rimel sürüp eyeliner çektim gözlerime. Biraz da parfüm sıktım. Hazırdım. Mutfağa girdiğimde annem beni süzdü.

"Bugün çok şıksın kızım."

"Tabii şık olacağım anne. İş yemeğine gidiyorum." dediğimde tembihler bir sesle konuştu:

"Dikkat et kendine, olur mu?"

"Anne, sen ağlıyor musun?"

"Yook, ne ağlayacağım? Gözüme toz kaçtı da."

"Anne, bebekker bile yemez bunu. Ciddi ciddi ağlıyorsun sen."

"Haydi patatesini ye. Senin için kızarttım."

Dolabı açıp ketçap ve mayonezi çıkardım. Tabağımı patesle doldurup ketçap ve mayonezi boca ettim ve saldırarak giriştim. Annem, "yavaş kızım, boğulacaksın." dedi gülümseyerek."

"Anne, Canberk nerede?" diye sorduğumda annem,"Hasta ya." dedi. "Bugün okula gitmeyecekmiş. Uyuyor şimdi."

Patatesimi bitirip Canberk'in odasına girdim. Kardeşimle vedalaşmak istiyordum. Saçlarını okşadığımda gözlerini açtı.

"Abla."

"İyi misin ablam?"

"İyiyim abla. Sen bugün gideceksin değil mi? Ben seni çok özleyeceğim."

"Ablam, altı üstü üç gün." diye geçiştirdim.

"Haydi sen uyu ablam. Geldiğimde seni iyileşmiş görmek istiyorum, söz mü?"

"Söz." diyerek gülümsedi Canberk. Odadan çıkıp valizimi elime aldım ve seslendim. "Annee! Ben gidiyorum."

Kapıdan çıktığımda arkama baktım. Annemin gözleri yaşlı. Ne oluyoruz bea? Asker uğurluyorlar sanki. Altı üstü üç günlük iş yemeği. Bir de annem demez mi? "Kızım, bizi unutma." diye. Mektup da yazayım tam olsun. Allah Allah ya. Almanya'ya giden gurbetçiye döndüm yeminle.

Her neyse, dışarı çıktığımda doğruca otobüs durağına koştum. Benimle beraber birkaç kişi daha vardı.  Tam zamanında geldi zaar. Hemen otobüse bindim ve inmek isteyen birinin yerinden kalkmasıyla boş koltuğu kaptım. Amaniin! Bir ter kokusu, bir ter kokusu. Öndeki amcadan geliyordu ama öyle böyle değil. İş gezisine gidemeden zehirlenecektim burada. Ondan sonra da bok yoluna gitti Niyazi. Mandal olsa burnuma tutardım ama o da yok ki. Yanımdaki kadın beni dürttü:

"Çok pis kokuyor, öyle değil mi?"

"Evet, öndeki amcadan geliyor." dedim."

"Bir konuşsan mı? Kalkar belki." Bana diyor bir de. Senin dilini mi tuttular? Sen konuşsana. Neyse.

"Konuşsam ne olacak? Otobüs tıklım tıklım dolu. Kalkacak mı?" dedim kararlılıkla. Demez mi?

"Kaldırırız belki."

"Tövbe estağfurullah." çektim içimden.

"Kötü bir şey mi dedim ben?" diye sormaz mı bir de. Saf mı, salak mı bilemedim. Yoksa beni mi yiyor burada? Neyse, döndüm önüme ve telefonumu açtım. Açmaz olaydım. Bu ne lan? "Aşkitomla barbekü keyfi. Bir de tıkınırken fotoğraf çekinmişler. Hayvan gibi yiyorlar vesselam. O kadar yemekle bir hane doyar yeminlen. Resmen ben et yiyorum,  sevgilim var. Çatlayın pis fakirler demek istemiş kız. Görgüsüzlüğün bu kadarı. Bir de gönderinin altına yorum yapmışlar. "Çok tatlısınız" diye.

Şişman PrensesWhere stories live. Discover now