3. Bölüm

7.2K 334 107
                                    

(YAZIM HATALARI DÜZENLENDİ)

~~~~~~~~~~~

İnsanlar aynaya nasıl böylesine cesur bakabiliyordu çoğu zaman anlamıyordum doğrusu. Herkes çok güçlü bir ben mi zayıftım? Suretimle göz göze gelmem yetiyordu aynalardan soğumama. Zayıf, yaralı, acınası, zavallı bir çocuk. Evet, elinde parçalanmış bez bebeğini sıkı sıkıya tutan küçük bir kız çocuğu. Ağlamaktan sarsılan omuzlarını bile dik tutmayı başaramayan, çoğu zaman yaralarını insanlara gösterecek kadar aptal. Ne kadar yaş aldıkça yaraları kabuk bağlasa da izlerini ruhunda taşıyacak kadar zayıf. Yaşadığı hayattan onu kurtarması için eski bir urgana, parçaladığı aynadan bir cam parçasına bel bağlayacak kadar çaresiz. En kötüsü de intiharı hep zihninde taşıyıp cesaret edemeyecek kadar acınası bir zavallı...

Sıcak suyun buharından nasibini almış aynadan belli belirsiz görünen suretime baktım. Elimi kaldırıp aynanın yüzünü silerek daha net görmek istedim o küçük çocuğu. Yalnızca birkaç saniye dayanabildim bu görüntüye. Gözlerim daldı gitti yavaşça. Görüş alanım boşluğa kapıldığında, davranışlarıma yansıyan bir dalgınlıkla aynanın yanındaki dolaptan tarağımı aldım. Saçlarımı taradıktan sonra üstümdeki ıslak kıyafetlerden kurtulup, kurularını giyindim. Sıcak su iyi gelmişti ama biraz halsiz hissediyordum. Halsizliğin verdiği uyku isteğiyle yatağın içine kıvrılıp kapanmak için büyük çaba sarf eden göz kapaklarıma izin verdim...

~~~~~

Dakikalardır örmeye çalıştığım saçlarım sonunda bitmişti. Kâküllerimin dibinden başlayarak, kırık uçlarına kadar uzanan bol bir örgüyle şekil vermiştim saçlarıma. Örgünün açılmaması için siyah bir lastik tokayla tutturdum saçımın ucunu.

Çok halsizdim ama okula gitmem gerekiyordu. Bu yüzden her günün aksine bugün uyuşuk hareketlerle hazırlanıyordum. Okulun resmi bir üniforması yoktu, serbest giyim kuralı geçerliydi. Üstüme eskitme görünümlü siyah bir kot, uzun kollu bir t-şort ve uzun salaş bir hırka giymiştim. Hava fazla soğuk değildi ama ben üşüyordum. Spor sırt çantamın içine de birkaç defter ve kitap koyduktan sonra odadan çıktım. Mutfağa girdiğimdeyse annem kahvaltı hazırlıyordu.

"Anne ben çıkıyorum" dedim halsiz bir sesle.

"Yemek yemeden nereye gidiyorsun?" dedi kızarttığı patateslerden gözlerini ayırmadan.

"Canım istemiyor" dedim. Midem zaten kötüydü biraz daha mahvetmek istemiyordum.

Annem yaptığı işten başını kaldırabildiğinde bana baktı. Ellerini mutfak önlüğünün önündeki havluya silerken, "Neyin var senin? Yüzün bembeyaz. Dünde yemeğe gelmedin, birde diyet mi yapmaya başladın yoksa?" dedi. Mutfak kapısına yasladığım bedenimi baştan ayağa iyice süzdü.

"Hayır. Sadece hastayım, canım bir şey istemiyor" dedim. Gözlerim kapanmak için direniyordu adeta.

"Neyin var? Eğer iyi değilsen, ilaç iç de yatıp dinlen" dedi annem.

İnsanlara garip gelebilirdi ama bazen hasta olmayı seviyordum. Annem benimle az da olsa ilgileniyordu. İlgisini görebildiğimde hasta olmayı bile seviyordum...

"İlaç içip giderim okula. Bugün önemli bir dersim var" dedim. Önemli bir dersim olmasa kesinlikle okula gitmez nadir gördüğüm ilgisinin keyfini sürerdim.

"Öyle aç karnına ilaç içilmez. Bir şeyler ye, öyle ilaç içersin" dedi ve yavaşça yanıma yaklaştı, annem. Elini anlıma koydu. "İyi bari, fazla ateşin yok" dedi ilgili bir sesle.

Annem arkasını dönünce gülümsedim ve masaya oturdum. Babam işe gittiği için rahattım. Tabağıma kahvaltılıklardan azar azar koydum. Annemse çayları koyup masadaki yerini aldı. Uzun zaman sonra- ne kadar hasta olsam da mutlu bir kahvaltı yaptım.

ZEMHERİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin