36. Bölüm

718 50 50
                                    

Bölüm düzenlemesi bitmemekte ısrar etse de kazanan ben oldum ve biz geldik :) Keyifli okumalar diliyor ve diğer kurgum olan Sarmaşık İzlerini yazmaya kaçıyorum. Bölümden sonra merak edenler varsa oraya da beklerim ;)

Multi: Sertap Erener - Olsun

~~~~~~~~~~

Yaratıcının yazdığı en acı hikayelerden biri de benim hayatımdı. Ne kadar toparlansa da bir şeyler, ne kadar mutlu olsam da baki olan hep hüzündü...

Sanki bir kar tanesiydim. Düşmüştüm ya bir defa bulutların kucağından, artık yapayalnızdım. Yalnızlıkla baş etmeyi öğrenirken, bu sefer de ezilerek erimiştim insanların ayakları altında. Yani ne kadar çabalarsam çabalayayım, senin sonun bu diyordu hayat. Sen benimle boy ölçüşemezsin.

Kabullenmedim ! Ne hayatın başımı eğdirmeye çalışmasını ne de gördüklerimi kabullenmedim.

Titreyen ve buz tutmuş ellerimden, ayaklarımın ucuna düşen davetiyeyi aldırmadan odama koştum ve telefonuma uzandım hızla. Üşüyen ellerim yüzünden eklemlerimi hareket ettirmek bir işkenceye benzese de pes etmeden Zeynep'i aradım.

Telefonumu kulağıma tuttuğumda, çok sürmeden Zeynep açtı telefonu.

"Canım..." Diye konuşmaya başlasa da vaktim yoktu. Kalbim, Azrail'le karşı karşıya kalmış gibi atarken kaybedecek saniyelerim bile yoktu.

"Doğru mu ?" Kabalığımı düşünmeden hızla tek bir soru sordum ve tek bir cevap bekledim.

"Ne doğru mu, Zemheri ?" Dedi şaşkınlıkla.

Dolu gözlerimi kapattım ve sesime zerre bir şey yansıtmadan açık açık sordum.

"Davetiye ona mı ait ?"

Saniyeler geçti. Acı içinde ölmeyi bekleyen bir suçlu gibi bir tarafta umuduma, diğer tarafta gerçekliğe tutundum.

"Bu kadar hızlı gelmesini beklemiyordum" dedi ve kısa bir süre sustu. "Doğru. Üz..."

Devamını dinlemeden kapattım telefonu. Elini tuttuğum umudum, celladım oldu. Tek bir kelimeyle ferman verilmiş ve katlim kabullenilmişti.

O an izin verdim kendime ağlamak için. Ölen umutlarımın ve sevdamın yasını tutmak için hak tanıdım kendime. İçimde kopan fırtına beni daha fazla tüketmesin diye dışa vurdum tüm acımı. Avaz avaz bağırdım, elime geçen her şeyi tarumar ettim. Yatağımdaki örtüler, yastıklar, masamdaki kalemler, kitaplar dakikalar içinde öfkemden bir bir nasibini aldı.

Kısa bir an soluklandığımda gözüme takılan, yatağımın baş ucundaki komodinde, yattığımda direkt göreceğim şekilde duran çerçeveyi de aldım elime. Eskiden biz diyeceğim ama artık hakkım olmayan, o ve ben vardık fotoğrafta. Artık biz yoktuk. Ben vardım, o vardı ve şimdi onlar vardı. O ve sevdiği kadın...

Kalbime giren krampla çerçeveyi de hızla fırlattım duvara. Paramparça oluşunu izledim sonra. Benim gibi, kalbim ve ruhum gibi paramparça oluşunu izledim.

Nefes nefese kalmışken, yüzüme yapışan saçlarıma gitti bu defa ellerim. Burnumun direği ince ince sızladı. Senelerdir gözüm gibi baktığım saçlarımdan bile tiksindim o anda. Etrafın dağınıklığına, daha doğrusu elime geçen her şeyin yerde olmasına aldırmadan kırdığım çerçeveye doğru adımladım.

Ayağıma bir şeyler batıyordu ama kalbimden mütevellit onunkine acı bile diyemiyordum. Kırık çerçevenin yanında durduğumda, sağlam kalan en büyük cam parçasını aldım avcuma. Adımlarımın yeni rotası eskimiş, tahta gardırobun önü oldu. Gardırobun kapağındaki boydan boya olan aynada yansımama baktım.

ZEMHERİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin