Kaan tam uyuz bir erkek tavrıyla Çağatay'a bilmişçe göz kırpıp gözlüğünü taktı. Topuklarının üzerinde dönüp Çağatay'ın bir şey demesine fırsat vermeden dönüp gitti. Çağatay uzun saniyeler boyunca orada sinirle burnundan soluduktan sonra kapıyı menteşelerinden çıkarmak istercesine bir kuvvetle çarptı. Etrafa ateşler saçarak bağırırken, yumruğunu kapıya geçirdi.

***

Harun sessiz odasında tek başına otururken cep konyağından içiyordu ağır ağır. Merkezde, konak görünümlü bir otelde kalıyorlardı bu gece. Yarın sabah evlendikten sonra şehir merkezinden ayrılacaklardı.

Son bekâr gecesiydi. Koskoca gecelerin adamı çapkın Harun Tural, yarın kendisinden on üç yaş küçük bir kadınla evleniyordu.

Bu gerçeği bir kez daha hatırlayınca güldü. "Sana da bu final yakışırdı zaten. Daha büyüğü kesmezdi," diye mırıldandı kendi kendine camdan dışarı bakarken. Konyağından bir yudum aldı.

Loş ışıkla aydınlanan odanın camından Bartın Çayı'nı rahatlıkla görebiliyordu. Işıklı İstanbul'un gecelerinde hiçbir zaman görünmeyen yıldızlar, burada adeta ışıklarını etrafa saçmak için yarışıyorlardı. Bir süre öylece camın önünde durup yıldızlara bakarak konyağını içtikten sonra odasından çıktı. Ağır adımlarla halı kaplı koridorda üç adım atarak tam yanındaki odanın kapısının önünde durdu. Kapıya iyice yaklaştı. Ellerini ve alnını kapıya dayayıp gözlerini kapattı. Duş sesini işitebiliyordu.

Duş sesi kesilene kadar pozisyonunu bozmadan bekledi. Odanın tuvaletinin kapısı açıldığında alnını kapıdan çekti. Fakat ellerini kaldırmadı. Sanki ardını görebiliyormuş gibi dümdüz kapıya bakıyordu.

Sesleri duyamasa da Sıla'nın giyindiğini anlayabiliyordu. Kurutma makinesi çalışana kadar bekledikten sonra odasına döndü. Kapıyı kapatıp yorgunlukla etrafına bakındı. Ardından gidip üstündeki tişörtü çıkararak kendini çift kişilik yatağına bıraktı.

Beş dakika sonra kapısı çalındı.

Uykuya dalmamıştı fakat dalmak üzereydi. Tıkırtıyı duyunca gözleri kocaman açıldı. Yataktan düşercesine kalkarak kapıyı hızla açtı. Sıla, açık bıraktığı dalga dalga omuzlarına dökülen nemli saçları, sıfır makyajlı yüzü, tişört, parmak arası terlik ve dizüstü şorttan oluşan dış görünüşüyle, karşısında kapıya omzunu dayamış çapkın bir erkek gibi havalı duruyordu.

"Sana neden bekârlığa veda yapmıyoruz? Senin son bekâr gecen değil mi?"

"Evet de, o erkek erkeğe yapılır. Hem sen de kına falan yapmadın."

Sağ elini boş ver dercesine salladı. "Kına sevmem zaten. Ama belki cesaretimi toplarsam senin gibi dövme yaptırabilirim ilerde. Tabii bir tane falan. Ayrıca şu an buradaki tek alternatifin benim parti için."

Harun gülümsedi. "Müstakbel karımla bekârlığa veda partisi... hmm... Çok ilginç."

Sıla dayandığı yerden doğrularak arkasında sakladığı viski şişesini ortaya çıkararak Harun'un ağzının şaşkınlıkla beş karış açılmasına neden oldu. Tam olarak bir beş saniye boyunca Sıla'nın elindeki şişeye baktı Harun. En nihayetinde "Sen nereden buldun onu?" diye sormayı başardı.

"Üzümünü ye, bağını sorma," diyerek Harun'u solladı ve içeri girdi Sıla. Harun hala şoku tam atlatamamışken kapıyı kapattı.

"Bu kadar az parça eşyayla nasıl bu kadar dağılmayı başardın ya? Yarın gideceğiz üstelik." Sıla şişeyi odadaki makyaj masasının üstüne bırakıp Harun'un bugün giymiş olduğu ve çıkardığında da oraya buraya attığı kıyafetleri toparlamaya başladı. Harun hemen atılıp kendi eşyalarını Sıla'nın elinden kaptı. "Sevgilim, bırak bunları toplamayı Allah aşkına. Ben öyle yorgunlukla atmışım işte, salla gitsin. Sen cidden viskiyi nereden buldun?"

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜOnde histórias criam vida. Descubra agora