15. Bölüm

7.1K 544 139
                                    

Çağatay, babasının hukuk bürosu olan binaya girmeden evvel kravatını iyice düzeltti. Babası iş saatleri içerisinde özenli ve düzgün görünmeye her zaman önem verirdi. Her ne kadar beraber öğlen yemeği yiyecek olsalar da, yine de iş saatleri içerisinde sayılırlardı.

Tıpkı kendi çalıştığı büro gibi, bahçeli, müstakil, üç katlı bir büronun sahibiydi babası. Onunla beraber çalışan on iki avukat vardı. İçeri girer girmez danışmadaki kız onu karşıladı. Babasına geldiğini söyledikten sonra direkt, babasının odasının olduğu arka kanada doğru ilerledi. Babasının yıllardır asistanlığını yapan Füsun'u yerinde göremeyince kapının önüne kadar geldi. Hafifçe tıklatmak için elini kaldırdığında son anda durdu.

İçeride birileri vardı ve babası bir görüşme yapıyordu.

Bir anda işittiği tanıdık ses yüzünden olduğu yere mıhlandı. Eli havada öylece kıpırdamadan kalakaldı.

"Bakın aslında olay Soner'in büyüttüğü kadar kafaya takılacak bir durum değil. Soner Kaan'a karşı bilendiği için bu kadar ısrarcı—"

"Bana o yerelmasına bilenmemem için bir sebep ver, ben de bilenmeyeyim! Bir de adama bütün haklarını yedireceksin ya!"

"Soner asıl sorunumun o olmadığını biliyorsun. Kaan'la uğraşmak istemiyorum. Benim asıl problemim Yaman. O konuyu çözmem lazım."

Başak ve Soner'in hararetli seslerinin arasında babasının sakinleştirici ve güçlü, tok sesini işitti.

"Sen sıkma canını tatlı kızım. Önce şu boşanmanı bir halledelim. Yaman konusunda da elimizden geleni yaparız. O konuyu da detaylıca inceleyeceğim. Birkaç alternatifli fikrim var. Ama bunlardan en mantıklısı Soner'in de düşündüğü gibi tanık koruma. İtirafçı olursa en az hasarla atlatacaktır."

Çağatay Başak'ın burun çekme sesini duyunca onun ağladığını anladı. Durduğu yerde irkilirken "Çağatay, oğlum?" diyen Füsun'un sesini duyunca hışımla arkasını döndü. Şaşkınca Füsun'a baktı.

"Ah... Füsun abla... Ben de içeri girecektim şimdi. Ama sanırım babamın görüşmesi var."

"Ben geldiğini haber vereyim istersen."

"Yok sen zahmet etme. Ben kapıyı çalıp gireceğim şimdi."

Allah'tan Füsun kapıyı dinlediğini anlamamıştı. Anladıysa da çaktırmamıştı. Gerçi Füsun Çağatay'ın öyle bir şey yapacağına inanmazdı. Senelerdir tanırdı Çağatay'ı.

Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattı. Babasının "Gel!" diye bağırdığını işitince kapıyı araladı. Odanın içinde görmeyi beklediği üç çift göz de kendisine döndü. Ama Çağatay bir çift kızarmış ve ıslak mavi gözde takılı kaldı.

"Hah! Geldin mi evlat!? Erkencisin."

Babası Başak'ın yanında oturduğu kolçaktan kalkarak eşyalarını toparlamak için devasa masasına geçti. Soner kıstığı gözleriyle sinsi bir kedi gibi Çağatay'a bakarken, Başak'sa şaşkınlığını hiç gizlemiyordu.

"Çağatay sizin..?" diye geveleyen Başak'ı duyan Orhan Bey, oğlunun adının bilinmesiyle şaşırmıştı.

"Oğlum. Siz tanışıyor musunuz?" Orhan Bey cevap bekler gibi bir oğluna, bir Başak'a baktı. Fakat ikisinin yerine Soner, Orhan Bey'i yanıtladı.

"Çağatay Bey, Kaan'ın avukatı Orhan abi. Sen bilmiyor muydun? Çok ilginç."

Orhan Bey kocaman açılmış gözleriyle oğluna baktı. Çağatay artık konuşması gerektiğinin farkındaydı. Kendisini toparlayarak lafa girdi.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now