46. Bölüm

3.7K 535 61
                                    

Başak lavabodan çıktığında, kuaförün dışında arkası dönük bekleyen adamı görünce şaşkınlıktan olduğu yere çakıldı. Oraya gidip gitmemesi gerektiğine karar veremediği saniyeler süresince kapının önünde dikilirken adam ağzında asılı duran sigarasıyla hızlıca kuaförün camından içeriye bakacak şekilde dönünce Başak'ın beti benzi iyice attı. Sanki orada duranın o olduğunu en başından beri anlamamış gibi...

Artık kaçmak için bahanesi kalmamıştı. Ağır adımlarla kuaförden dışarı doğru yürüdü onun içeri girmesine izin vermeden. Kapıdan dışarı çıkar çıkmaz adam sigarasını kuaförün önünde duran masanın üstündeki kül tablasında söndürdü.

"Ne işin var burada Kaan?"

"Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıyorum."

"Bir şey yapmaya çalıştığım yok. Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Uzak dur artık benden. Hayatı yeterince zorlaştırdın sanıyorum benim için."

"Senin için hayatı zorlaştırdım mı? Sen benimle alay mı ediyorsun? Seni bir bataktan kurtardım ben! Ben olmasam hala kuaför köşelerinde fön çekiyordun, tırnak törpülüyordun! Şu haline bak. Yine döne döne buralara dönmüşsün. Güya patronluk taslıyorsun... Herkes kim olduğunu biliyor senin."

Başak sabrını korumak için derin bir nefes alıp Kaan'a sinirle bakmaya devam etti. "Bu aşağılamalarını mesajla falan atsana Kaan... Sırf beni hor görmek için bu kadar yol kat etmene gerek yok."

"Genç sevgiline ne oldu? Zengin koca kıçına tekmeyi basınca seninle işi mi bitti? Çağatay'a kapağı attın..."

Başak şakaklarını ovuşturarak gözlerini kapadı. Avuç içlerini kafasının iki yanına bastırarak gözlerini açtı. "Çıldırmak üzereyim ya! Cidden çıldıracağım artık!" diye çığlık atarak bağırdı. Kaan, Başak'ın çığlığıyla özgüvenli ifadesini kaybederek geriledi. Başak onun konuşmasına bile fırsat vermeden bağıra bağıra konuşmaya devam etti. "Sen gerçekten senin için yaptığım hiçbir iyiliğe değmezmişsin be! Bunca sene senin gibi bir adamı nasıl sevebildim ben? Nereni sevdim? Değmezsin! Hiçbir şeye değmezsin!"

Kaan duydukları karşısında sarsılmış gibi baktı Başak'a. Alayla ve acıyla güler gibi oldu. "Sen bana ne iyiliği yapmışsın?" diye sordu gülerken.

Başak kırgınlıkla Kaan'a dikti nemlenmiş mavilerini. "Sırf senin adına laf gelmesin diye sakladım ben Yaman'ı. İnsanlar 'Başak Gürman'ın erkek kardeşi mafya kaçakçısıymış' demesinler diye... Şimdi senin bana yaptığını yaparak 'Zaten kendisi nereden gelmeydi, kardeşi ne olsun ki' demesinler diye. Değmezmiş. Direkt seni bırakıp gitmeliydim tek başıma onca zaman bir çıkış yolu arayacağıma. Çünkü sen işimi zorlaştırmaktan başka hiçbir şey yapmadın. En azından en başından sensiz olsaydım, belki daha kolay olurdu."

Kaan şaşkınlıktan gözleri kocaman açılmış bir vaziyette Başak'a doğru birkaç adım yaklaştı. Hafifçe onun yüzüne odaklanabilecek kadar eğildi. "Ne dedin sen?" diye sordu gözlerindeki şaşkınlığı sesine de yansıtarak.

Başak sırtını dikleştirerek yüzünü biraz geri çekti. "Duydun işte! Aşığım sandığın o çocuk sadece benim manevi erkek kardeşim. Babamın sokakta bulup eve getirdiği bir yetimden başka bir şey değil. Daha yirmi üç yaşında! Bana yakıştırdığın o çocuk... daha çocuk!"

Kaan susmaktan başka bir şey yapamıyordu. Başak bu gerçeği artık söylemek istediği kadar saklamaya da devam etmek istiyordu. Fakat Kaan'ın bu tavırları mecbur etmişti. Belki bundan sonra susardı, bulaşmazdı, giderdi.

"Lütfen rahat bırak beni. Zaten çok yorgunum, hayattan, insanlardan, kaderimden, her şeyden! Beni rahat bırak. Seneler önce zorla aklımı çeldin. Şimdi de bana kalmış olan azıcık aklımı kaçırmama sebep olma. Çünkü gerçekten çıldırmama ramak kaldı artık."

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now