1. Bölüm

13.9K 642 199
                                    

                  

"Bence artık birimizin evlenmesi lazım," dedi Ekin bardağını masaya bıraktıktan sonra. Başta erkekler olmak üzere diğerleri ona gülerek baktı.

"O dediğin anca dünyaya göktaşı çarptığı zaman gerçekleşir." Harun gözlerini devirerek müthiş bir iştahla önündeki yemeklerden yemeye devam etti. Harun'un hemen sağında oturan Çağatay, onu yan gözle süzdü. Önünü dönerken yüzünde şaşkın bir gülümseme ifadesi vardı.

Tam o da kendini önündeki tabağa verecekken "Haftaya amcamlar geliyormuş?" dedi kuzeni Ebru'ya bakarak soru sorarcasına. Ebru Çağatay'dan gelen hatırlatma karşısında gözlerini devirdi. Hazır bu gece bu gerçeği unutmuşken ansızın hatırlaması hiç iyi olmamıştı. Bir hafta... Tam bir hafta annesiyle babasını evde ağırlamak zorundaydı. Tamam, anne ve babasını seviyordu ama gerek yaştan, gerekse bazı konulardaki görüş ayrılıklarından artık iyice tahammül edilemez hale gelmişti. Yedi gün boyunca onlara katlanacak olmak korkunçtu.

Ebru içlerindeki tek evlenmiş olandı. O da üç sene içinde boşanmıştı. Bir gençlik hevesine, bir rüzgâra kapılıp, yanlış bir aşka aldanmıştı. Aslında kötü bir evlilik değildi yaptıkları. Çünkü çok severek evlenmişlerdi fakat sadece erken alınmış bir karardı onlarınkisi. Daha on sekizinde, annesinin babasının karşısına "Ben evlendim!" diye çıkınca, ailesiyle arasındaki o soğukluk yavaştan büyümeye başlamıştı. Yoksa o zamana kadar pek sorun yaşamamıştı.

Kocasının peşinden Avrupa'ya sürüklenmişti daha o yaşında. Çünkü kocası Fuat, orada okuyacaktı. Fakat Ebru'nun böyle bir şansı yoktu. Ne yurtdışında okuyacak parası vardı, ne de o kadar yabancı dili. Zaten kendisine kızgın olan ailesinden dil kursu için bile para isteyemezdi. Orada yaşamaları sadece Fuat'ın geliriyle sağlanmıştı. Onun ailesinden gelen geliriyle... Tabii Ebru'nun ailesi bu evliliğe ne kadar karşıysa, Fuat'ın ailesi on katı karşıydı. Bu sebepten sadece oğullarının okul masraflarını ödeyerek onu okutmuşlar, sanki Ebru yokmuşçasına, sadece tek kişinin geçinmesine yetecek kadar para yollamışlardı her ay. Mecburen Ebru bir müddet sonra çalışmaya başlamıştı. Avrupa'da kıt kanaat geçinmek zordu. Hele de bu kadar gençken ve yeni evliyken.

Ebru'nun çalıştığı işler hep geçici işler olmuştu. Garsonluk, baristalık, mağaza görevliliği gibi işleri ancak yapabilmişti. Dili o kadarına yetmişti. Fuat bu durumdan çoğu zaman rahatsızlık duysa da yapılacak bir şey yoktu. Onun okulu vardı, Ebru gündüzleri evde sıkılıyordu. Ve en önemlisi paraya ihtiyaçları vardı.

İşler asıl Ebru hamile kaldığında tepetaklak gitmeye başlamıştı. İlk anda bu onları çok afallatmıştı. Hamile kaldığında daha on dokuz yaşındaydı. Tam bir şekilde üstesinden geliriz dedikleri anda ikiz bebeklere hamile olduğunu görmüşlerdi. Ebru doğuma kadar çalışmaya bile devam etmişti. Sonra bebekleri Basel'de doğmuştu. Ama daha ilk aylardan mahvolmuşlardı. Çünkü baş edememişlerdi. Okul, iş, evlilik ve bebekler... Daha ikisi de çocuktu ve sorumlulukları normal bir insanın alabileceğinden bile fazlaydı. İlk pes eden Fuat olmuştu. Ebru da onunla kavga edince bebekleri de alıp ülkesine geri dönmüştü.

Ülkeye dönünce Fuat'ın ailesine gidememişti, kendi ailesine hiç gidememişti. O yüzden Çağatay'ın ailesinin yanında almıştı soluğu. Yengesiyle arası iyiydi. Amcası da dünyanın en tontiş adamlarından biriydi.  Tabii kişisel tontişliğinin yanı sıra, kimseye kimsenin hakkını yedirmeyen sağlam bir avukattı. Bugün hala çocuklarının velayetini koruyorsa ona borçluydu Ebru. Ve hayatını rayına sokmasını da Çağatay'ın ailesine borçlu sayılırdı.

Kızlarının, amcasıyla yengesinin evine gittiğini duyan Ebru'nun ailesi de gelip kızlarıyla aralarındaki buzları eritmek istemişti aslında. Ama Ebru için kolay olmamıştı o. Çünkü ailesinin desteğini göremediği çok zor zamanlar geçirmişti.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now