33. Bölüm

4.7K 497 82
                                    

Çağatay boşanma davasının hâkimiyle konuştuktan sonra mahkeme kaleminde prosedürleri halletmişti. Kolundaki saatine göz attıktan sonra hızlı adımlarla adliye koridorunda ilerledi. Merdivenlerden aynı hızlı adımlarla indikten sonra babasını geniş açıklık alanda sağ tarafta kalan Atatürk büstüne doğru bakarken buldu. Kendisine doğru yaklaşmakta oğlunu fark eden Orhan Bey arkasında kenetlediği ellerini çözdü ve Çağatay'dan tarafa döndü. "Hallettin mi?" diye sordu.

"Hallettim. Sorunsuz. Şu dava da aynı bu sorunsuzlukla hallolsun, başka bir şey istemiyorum."

"Hallolur hallolur. Hadi gidip yemek yiyelim de sonra şu büro işine bakalım."

Çağatay yarım bir gülüşle babasına baktı çıkışa doğru yürürken. "Benden heyecanlısın baba ya."

"O Yıldırım'ın yanından çıktığında, üç gün üç gece ziyafet vereceğim. Demet Akalın'ı getirttireceğim."

Çağatay adalet sarayında olmayı hiç umursamadan dev bir kahkaha patlattı.

Beraber binadan çıkıp, çokça hukukçuların müdavimi olduğu yakındaki restorana doğru yürüdüler. Çağatay tam ceketinin cebinden telefonunu çıkarıp Kerem'i arıyordu ki, onun çoktan gelmiş olduğunu ve kenardaki masalardan birine oturmuş olduğunu görünce gerisin geriye kaldırdı telefonunu. Baba oğulun geldiğini fark eden Kerem'se hemen elini kaldırıp onlara doğru salladı.

Orhan Bey birkaç eski dostuna rastlayınca oğluna masayı gitmesini, kendisinin sonra katılacağını söyledi. Çağatay yarı gergin bir halde masaya gelip elindeki cübbesini ve sırtındaki ceketini özenlice bir sandalyenin arkasına koydu. Kerem'in hemen karşısına oturdu.

Kerem yan gözlerle kendisine arkası dönük duran Orhan Bey'e bakarak "Anladı mı baban artık?" diye sordu. Çağatay onun neyi kast ettiğini anlamamıştı.

"Başak'ı diyorum. Neden anlaşmalı boşanmaları için bu kadar kıçını yırttığını merak edip seni darlamıştır diye düşünüyorum."

"Tabii ki de soruyor ama ben her seferinde onu aile faciasıyla uğraşmak istemediğim için böyle yaptığımı söyleyerek geçiştiriyorum."

"Peki ileride ne olacak? Başak'la işler ciddileşecek bir gün."

"O zaman sonradan gelişen bir şey olduğunu söyleyeceğim... Burak'la Ebru'ya bile nasıl bozuldu dün, görmedin mi?"

"Orhan amca yemez."

"Yemez," diye mırıldandı Çağatay. Babasının ömrü boyunca görmediği çok az şey kalmış olmalıydı. Orhan Bey en tuhaf, en kötü, en zor, en karmaşık davaların bir parçası olmuştu bugüne değin. Türlü türlü hayatlara, entrikalara, insanların ağızları açık dinleyeceği türden hikâyelere şahit olmuştu. Çok fazla örneğini görüp bildiğinden, kötü sonuçlar doğurmaması adına; Çağatay için de, manevi kızım dediği Ebru için de oldum olası rahat bir baba olmuştu. Hiçbir zaman kısıtlamaları olmamıştı. Lakin belli başlı kuralları da vardı. Örneğin Çağatay lisedeyken eve kız arkadaşını getirdiğinde, kız odasındayken kapıyı kapatması yasaktı. Evde ailesi olsun, olmasın... Babası bir şekilde anlıyor hissediyor, Çağatay'ın bir bakışından onun içini bile görüyordu.

Bu da onun gibi bir durumdu. Evli insanların ikinci bir ilişki yaşamasına sıcak bakmazdı. Her ne kadar Başak gibi geçerli sebepleri olsa da, Orhan Bey'i tatmin etmezdi bu bahane. Dün Burak ve Can gittikten sonra Ebru'yu bir köşeye çekmiş ve onun yarım saat boyunca hiç ağzını açmayıp önüne bakarak oturmasına neden olacak şekilde onunla konuşmuştu. Sonra ona sarılarak masadan kalkmıştı, o ayrıydı. Orhan Bey bir tek Çağatay'a delirecek kadar kızardı.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now