24. Bölüm

5K 546 230
                                    

Mart ayının yalancı baharının kapıdan baktırdığı güzel bir cumartesi akşamında, Harun'un DJ'lik yaptığı kulübe gelirken sırf Bahar Poyraz'ı davet etmiş olduğu için, Kerem de Aslı Aybige'yi çağırmak zorunda hissetmişti kendini. Aslı'yla işleri ağırdan almaya karar vermişlerdi fakat bir aydan fazla zaman geçmişken artık daha da ağırlaşmanın anlamı olmadığına inandırmaya çalışıyordu kendini. Ama ne yazık ki hala çalışıyordu. Kerem'in hayatına bir yön vermesi gerekiyordu. Tıpkı Bahar'ın yapmaya çalıştığı—fakat şu film muhabbeti çıktığından beri çok da başarılı olamadığı—gibi...

Ani bir kararla gitmek zorunda kalıp iki hafta boyunca Kore'de olan Burak, döndüğü günün ertesi akşamı için kulüpte bir loca ayırttırmış, hem çocuklara, hem de kendine güzel bir kıyak yapmıştı. On beş gündür göremediği Ebru'yu kolunun altına almış, bütün gece boyunca bir an için bile salmamıştı. Ebru'nun da bulunduğu yerden bir şikâyeti yoktu. Çok özlemişti Burak'ı. Tam da boşanma sonrasında bu kadar süre ayrı kalmak iyi gelmemişti. Fakat söz konusu iş olunca, bir şey diyememişti.

Bahar Poyraz'la, Kerem Aslı'yla takılırken, gecenin azılı yalnızları olarak damgalanan Ekin ve Çağatay ikilisi, locanın bir ucunda oturmuş, internetteki eğlence içerikli sitelerden bir şeyler okuyup onlara yorum yaparak vakit geçiriyorlardı. Çağatay şu hallerini acayip acınası bulsa da, bu durumu düzeltmek için yapılacak bir şey bulamıyordu. Diğerleri gibi kalkıp dans edesi yoktu, gidip bardan kadın tavlayası da yoktu çünkü bütün zihni hala Başak'ın işgali altındaydı. Ekin'in de durumu kendisinden iyi değildi. Onun haline sevinip, adına mutlu olurken yanlışlıkla nazar değdirmiş olmalıydı. İki haftadır bir türlü doğru zamanı uydurup Ekin Bir'le konuşmayı başaramamıştı. O malum konuşmayı yapacak an gelememişti hiçbir şekilde. Adam acayip meşguldü son zamanlarda. Kitap artı film işinin yoğunluğu, Ekin'in sınırlarını zorlamaya başlamıştı iyice.

Kerem ve Aslı, beraber locanın ucunda ayakta içkilerini içerken, müziğe göre hafif hafif salınıyorlardı da. Sohbetleri hiç eksik olmuyordu. Aslı inanılmaz konuşkandı. Çenesi çok düşüktü. Kerem'in de bundan şikâyeti yoktu. Kafasını meşgul tutuyordu. Tabii yine de zaman zaman gözlerinin Bahar'la Poyraz'a kaymasına engel olamıyordu. Onların fısıldaşarak ne konuştuklarını merak etmekten kendini alamıyordu.

"Hu hu! Kerem! Beni duyuyor musun?!" Suratının önünde sallanan Aslı'nın elini görmesi ve onun kendisine seslendiğini işitmesiyle hızla bakışlarını belki de yüzüncü kez baktığı Bahar'dan çekti. Kendisi daha bakışlarını oradan alamadan Aslı omzunun üzerinden Kerem'in nereye baktığına hızlıca bir göz attı.

"Hmm... Senin tutukluğun bu yüzden demek. Sen eski sevgilini unutmaya çalıştığın için ihtiyacın olmadığı halde böyle görücü usulü işlere falan kalkışıyorsun... taşlar yerine oturuyor—"

"Yok yok Aslı! Nereden çıkardın onu!? Benim kimseyi unutmaya çalıştığım yok."

Aslı suratında öyle bir ifadeyle kollarını göğsünde kavuşturmuş Kerem'e bakıyordu ki, Kerem nefes dahi almaya tırsıyordu.

"Bu kız senin eski sevgilin değil mi?"

"Evet ama..."

"Ama'sı yok yani. Ben katili bakışlarından çözerim Kerem Bey. Sizin gözleriniz bas bas bağırıyor 'yangın var' diye."

"Ne? Yangın mı?"

"Evet... Yürek yangını. Bilirsin sen, yeme beni şimdi."

"Aradan yirmi yıla yakın zaman geçti. Eski sevgilim derken... geçen ay ayrılmış değiliz."

Aslı gözlerini kısarak bir tık daha yaklaşıp Kerem'in yüzünün içine girdi. Detaylıca inceledi. "Ağırlaştırılmış müebbette zaman aşımı süresi otuz yıldır Kerem. Hatırlatırım. Sen daha süreni doldurmamışsın. Hala davanı kazanabilirsin."

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now