48. Bölüm

4.5K 539 77
                                    

Burak ve Ebru düğünle ilgili detayları konuşabilmek için öğlen yemeğinde buluşmuşlardı. Ebru o kadar yorulmuş ve acıkmıştı ki, Burak onu izleyip sessiz sessiz kıkırdamaktan kendi yemeğini yiyemiyordu. Burak'ın sürekli kaçırdığı bakışlarını en sonunda yakalayan Ebru ağzındaki dev marul yumağını hızla çiğneyerek yuttu. Alıngan bir ifadeyle Burak'a bakıyordu.

"Açım demiştim sana, neden gülüyorsun ki?" diye sitem etti. Üstündeki aşırı dar kalem eteği yedikçe zorluk yaratan cinstendi. Akşama kadar bu etekle nasıl dayanacaktı bilmiyordu.

"Gülmüyorum gülmüyorum. Sadece çok tatlısın, ona bakıyorum." Burak biraz kendi önündeki yemeğe verdi dikkatini. Ardından sordu. "Eee? Aklında bir tarih var mı? Yaz başı ideal gibi geliyor bana."

Ebru kolasından bir yudum aldıktan sonra tereddütle karşısında oturan taze nişanlısına baktı. "Yaz başı dediğin bir ay sonrası falan zaten?" dedi soru sorarcasına.

"Biliyorum," diye yanıtladı Burak soğukkanlılıkla. "Ama bence biz bir ay içerisinde falan tüm planımızı yapabiliriz. Fazla kapsamlı bir düğün planımız yok diye düşünüyorum. Yer belirleyeceğiz, sayı belirleyeceğiz, davetiyeler basılacak dağıtılacak, organizatörle zaten anlaşırız. E gelinlik ve damatlık konusunda da sıkıntı yaşayacağımızı sanmıyorum, modacı olman bize burada avantaj kazandırır. Evimiz desen hazır ve senin gelişini bekliyor."

Ebru gözlerini alık alık kırpıştırarak doğruldu. "Gelinlik mi?" diye sordu. "Ben gelinlik mi giyeceğim?"

"Giymeyecek misin?" diye yine soruyla yanıt verdi Burak.

"Giymem sanıyorum... Yani bu yaştan sonra garip olur."

"Ebru ne var yaşında? Kırk bile değilsin. Gelinlik giymek en doğal hakkın ki bence mutlaka giymelisin. Ben seni gelinim olarak görmek istiyorum. Gelin olmanın en temel kuralı gelinliktir."

Ebru işaret parmağıyla hafifçe altdudağını kaşıdı. Kara kara düşünmeye başladı. "Ben de düğünün büyüklüğü açısından seninle hemfikirim tabii ki de. Çok büyük bir şey olmaz. Şimdilerde temalı yapmak da moda, onu da istemiyorum..." Ebru bir süre sanki kakası gelmiş gibi bir ifadeyle durduktan sonra "Galiba ben ne istediğimi de bilmiyorum ya," dedi. Burak onun gözlerinin içine bakarken biraz şefkatle, biraz eğlenerek güldü.

"Onları organizatör fikir sundukça seçersin sen de, olmaz mı? Sen sadece bana bir tarih öner ve hayalindeki mekânı söyle—"

"Neden hep ben söylüyorum? Senin hayalinde bir yer yok mu?"

Burak'ın gülümseyen ifadesi perdelendi. Çatalını bıçağını tabağının kenarlarına bıraktıktan sonra ağzını peçeteyle sildi. Genzini temizledikten sonra ciddi ses tonuyla konuştu. "Bak, bunu kırılman için söylemiyorum... Lakin inkâr edemeyeceğimiz bir gerçek var. Bu belki ikimizin de ikinci evliliği ama senin ilk düğünün. O yüzden her şeyin senin istediğin gibi olması benim için daha önemli. Ben sadece seni istiyorum."

Ebru minnetle ve aşkla ona bakarken sesli bir şekilde iç geçirdi. Hafifçe Burak'a doğru eğilip onun yanağını okşadı. Burak hemen Ebru'nun eline bir öpücük bıraktı. "Ben de sadece seni istiyorum." Birkaç saniye âşık âşık birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Ardından Ebru aynı duygusal ses tonuyla ve aynı gülümsemesiyle "Ama Fransız Bahçeleri'nin hoş bir mekân olduğunu düşünüyorum," deyince Burak gözlerini kapatarak kıkırdadı. Bu kez iki eliyle Ebru'nun elini tutup uzunca öptü.

"Gider gitmez yarın için randevu aldıracağım."

Ebru'nun şaşkınca geri çekildiğinde tek kaşı hayretle havalandı. Burak hemen kendini düzelterek "Görüşme randevusu canım! Tarih falan konuşuruz oranın sorumlusuyla diye..." dedi. Ebru o zaman aydınlanarak "Hıı..." diye bir tepki verdi.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜWhere stories live. Discover now