48. Bölüm: Günyüzündeki Hisler

417 18 1
                                    

MULTİ: ESİL PAKSOY

BÖLÜM ŞARKISI: CEM ÖZKAN- İNSAN NASIL UNUTABİLİR Kİ? (BÖLÜMLE BİRLİKTE DİNLEMEYE BAŞLAYABİLİRSİNİZ :) )

Her şeyin son bulacağı, acılarımın dineceği yerdeydim. Uçurumun kenarında. Kayalıklara çarpan su sesleri içimi ürpertiyordu. Yinede burnumu çeke çeke biraz daha yaklaştım kıyısına. Artık kayalarıda azgın dalgalarıda daha rahat görebiliyordum.

Buradan bir insan düşse ne mi olurdu? Cesedi bile bulunamazdı. Bulunsa bile tanınamazdı. Peki buradan anılar düşse,acılar düşse? Aynı şekilde olur muydu? O da bir daha tanınmaz mıydı? Aklıma bile gelmez miydi? Anıları kayalıklardan atsam kafamdan,kalbimden nasıl atacaktım?

da bir çözümü var mıydı? Şu son üç ayı hafızamdan silmek istiyordum. Mümkün müydü bu? Uzel'in ismini bile unutmak istiyordum. Elimin tersini yanaklarıma bastırarak gözyaşlarımı sildim. Bu his nasıl anlatılırdı bilmiyorum.

Kelimelerle tarif edilemezdi. Dışarıdan bakan bir göz benim bu duygularımı gereksiz bulabilirdi. Ne de olsa aramızda bir şey yoktu. Ama öyle olmuyordu işte. Biz birçok şey yaşamıştık. İyi veya kötü. Ama benim ailemle olmadığı kadar anım onunla vardı.

Tüm ilklerimi onda yaşamıştım. Ya biz beraber uyumuştuk,öpüşmüştük,beraber gülmüştük. Ötesi olur mu? Bir genç kızın kolayca yaşamayacağı her şeyi ben onunla paylaşmıştım. Kendimi kimseye açmadığım kadar ona açmıştım.

Her şeyden önce ben onu seviyordum. Üstelik bunu o da biliyordu. Nasıl bu kadar aşağılık olabilirdi? Onca şeyden sonra. Üstelik o beni bu kadar kısıtlayabilirken...ah! Kendisi gidip Hale ile yatmıştı. "Esil?" Bu korku ve endişe dolu ses tanıdıktı. Şu an en son ihtiyacım olan kişiydi hemde.

"Ne var?!" Ne yüzle buradaydı? Arkamı dönüp ona baktığımda garip bir şekilde birkaç adım ötemde duruyordu. "Konuşalım." Elinin birini bana doğru uzattığında taşlar tek tek yerine oturmaya başladı. Benim atlayacağımı mı düşünüyordu? Hemde onun için? Ben buna anca gülerdim.

"Biliyor musun, hiçbir şeye değmezsin." Uçurumun kıyısından uzaklaşıp onun yanından geçmek için hamle yaptığımda kolumu tuttu. "Bekle. Konuşalım lütfen." Bana yalan söylemişti. Ona Gökhan'ın ondan ne istediğini sorduğumda geçiştirmiş,söylememişti.

Bana söz vermişti.

Beni üzmeyecekti.

Meğer hepsi yalanmış.


"Konuşacak bir şey bıraktın mı?!" Ağladığım için sesim boğuk çıkıyordu ama umursamadım. Her şeyi biliyordu. Benim her şeyi bildiğimi biliyordu. Tabii yetiştirmiştir Bukre. Durur mu hiç! "Ağlama," dedi sıcak bir sesle. Elleri göz altlarımı buldu ve yaşları ağır ağır sildi.

O sildikçe daha çok akıyorlardı. Gözyaşlarım bile isyan bayrağını çekmişken kalbim neden çırpınıyordu? Kendimi geri çektim. "Dokunma! Sen git Hale'ye dokun!"

"Esil-"

"Nasıldı?! Ona dokunurkende keyif aldın mı?! Hı?!" Sinirle kafasını geri atıp inledi. Bu beni güldürmüştü. Ama tamamen keyiften yoksun bir gülümsemeydi bu. Şimdide karşıma geçmiş oskarlık bir oyunculuk sergiliyordu. Buna inanacak mıydım cidden? Asla! Helede kalbim bu kadar çok parçalara ayrılmışken.

AŞKTAN ÖTEUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum