54 | 'ben her zaman sana geliyorum'

Start from the beginning
                                    

Gecenin bu vaktinde taksiye binmek ise.. bilmiyorum. Nedense pek iyi bir seçenek gibi durmuyordu.

Derin bir nefes alıp aramalar yerinden Rosé'nin ismine tıkladım. Muhtemelen uyuduğu için ilk birkaç çalışta açmamıştı, fakat sonunda telefonu açarak, "Alo? Daha kaç kere size gece hizmeti vermediğimizi bu yüzden ararken genellikle sabah saatlerini tercih etmenizi söylemem gerekiyor?!" demişti biraz bağırır, biraz da azarlar tonda.

Nefesimi dışarı verirken, "Rosé, benim Lisa. Mesaj atmışsın." diye mırıldandım.

Birkaç saniye sessiz kaldı. Ardından, "Lisa, canım beni aramandan kesinlikle rahatsız olmuyorum ama o mesajı gecenin bilmem kaçında beni rahatsız et diye atmadım. O mesajı atıyorsam o anda cevap vermeni istediğim içindir!" demişti sitemle.

Yandan bir araba geçtiği için sessiz kalıp, onun uzaklaşmasını bekledim. Araba uzaklaştığında Rosé, "Araba sesi miydi o? Gecenin bu saatinde neredesin sen?" diye sordu.

Adresi tam bir şekilde hatırlamak için kaşlarımı çatarak düşünmeye başladım. Fakat dilimin ucuna gelen adresi sesli bir şekilde dile dökemiyordum sanki.

Sonunda pes edip, "Konum atsam, beni almaya gelir misin?" diye sordum.

Birkaç saniye sadece hışırtı sesi gelmisti. Rosé sonunda, "At, en fazla 15 dakikaya oradayım." dedi.

O görmese de kafamı sallayarak, "Tamam." dedim ve telefonu kapattım. Konumu ona atıp, kenardaki duvara yaslanarak gelmesini bekledim.

Onu beklerken daha fazla donmamak için omuzlarımı biraz daha kendime çekip, yüzümü ceketimin içine gömdüm. Biraz daha ayılmış mı hissediyorum yoksa daha mı çok sarhoş oldum bilmiyordum. Kafam boş, duygularım karışıktı. Ne düşündüğümü, ne hissettiğimi bilmiyordum şu anda.

...

Gözlerimi kapatıp, kafamı da soğuk duvara yaslayarak onun gelmesini bekledim. Soğuk hava vücuduma çarpmaya devam ettikçe artık titremeye başlıyordum. Gerçekten çok soğuktu ve gece vakitleri daha fazla soğuk oluyordu. Cebime soktuğum parmaklarımı artık pek hissetmiyor gibiydim.

Uzun süre öylece durdum. Gözlerimi sadece önümde park edip, kapısı açılan arabayla açmıştım. Rosé pembe mini cooperından inerek bana doğru geliyordu. Bakışları duvara yaslanmış olan bende gezinirken, "Biliyor musun? Artık sizin yüzünüzden ayık şoför olarak işe başlama kararı aldım." diye dırdır ediyordu.

Kendimi duvardan ittiğimde koluma girerek beni arabaya doğru götürmeye başladı. Yürüyemeyecek kadar sarhoş değildim, fakat yine de buna izin verdim. Benim onu pek dinlemediğimi fark ettiğinde, "En azından dinlenecek kadar saygıyı hak ediyorum." demişti.

Yalandan ağlar gibi çıkan ses tonuna gözlerimi devirdim ve yan koltuğa oturdum. Kapıyı iyice kapattıktan sonra o da ön taraftan dolanarak arabaya binmişti. Arabanın içi sıcaktı. Buraya gelene kadar klimayı açık bırakmış olmalıydı.

O arabayı olduğumuz yerden uzaklaştırırken ben de kemerimi bağlayarak arkaya yaslandım ve gözlerimi kapattım. Pek bir şey düşünmek istemiyordum. Üzerime çökmüş olan ağırlığa mağlup olup, uyumak istiyordum.

Fakat Rosé buna engel olarak, "Neden bu kadar çok içiyorsun ki? Ayrıca gecenin bu saatinde? Ya telefonu açmasaydım?" diye dırdır ediyordu hâlâ.

Nefesimi sertçe dışarı verip, kafamı pencereye yasladım. O ise hâlâ konuşuyordu. "Bana hiç oflama, sürekli sizi bir yerlerden topluyorum. Sanki on sekiz yaşında ergenlersiniz."

23 | jenlisaWhere stories live. Discover now