Bölüm 29: Rüya Kapanı

33 6 60
                                    

Her tarafım bulutlar ile çevrelenmiş, gökyüzünde ki odanın içindeymişim gibiydi.

"Merhaba leydim." Bulutların ardından gözüken, karartı ile kolyeme sarılmıştım. Kolyemin soğukluğu, korkumu az da olsa dindirmeyi başarmıştı. "Sizi tekrardan gördüğüme sevindim." Tanımadığım bir kadın sesiydi. Bulutların hızla dağılmasıyla, sert bir şekilde yutkunduğumu fark edemeyecek kadar hayal dünyasında hissediyordum. Saçları bir bulutun berraklığı kadar beyaz, yer yer siyahtı. Teni ise bembeyazdı. Üzerinde ki bembeyaz elbisesi ile eşsiz ruhani varlığı andırıyordu.

"SİZ KİMSİNİZ?"

"Beni tanıyorsunuz. Sadece biraz geriye gitmeniz gerekli. Konumuza dönmeliyiz. Zamanı gelince benim kim olduğumu anlayacaksınız."

Dudağının kenarını kıvrılmışı.

"Hava kadar sert, bir ıslık kadar çaresiz. Hapsedilmiş her varlık o gece zincirlerini koparmış, savaşı bekliyor. Şimşekler karanlık geceyi aydınlatıyor. Uyanışlar, umutlar ve gazaplar... O gece ölüler ormanında ki herkes canavar. Askerleriniz sizin arkanızda. Her arkanızı döndüğünüzde dikkatli olmalısınız."

Elindeki tozu üflemesi ile başka bir odaya çekilmiştim.

Küçük yeşil bir ormanı andıran odanın içinde birisi vardı.

"İnanamıyorum, uzun bir aradan sonra sizi görmek çok güzel. Hala güneş gibi parlıyorsunuz, hoş geldiniz."

Buraya ilk hapsolduğum zamanda, aynı cümleyi Amy'de söylemişti. Bu nasıl bir tesadüf olabilirdi ki.

"Yine mi keh-"

"Yine mi kehanet?"

Sorduğum şeye anlam vermemiş olmalıydı ki, duraksamıştı. Gözlerini kısmış bir şekilde yüzüme daha da dikkatli bakmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamaktan vazgeçmiş olmalı ki, sadece sormuştu.

"Başka bir kehanet mi gerçekleşti?"

Bilmiyor olmalıydı. Her kehanet bir şeyi simgeliyor olmalıydı. İnkar etmem gerekiyormuş gibi hissediyordum. "Şey, ben bilmiyorum. Lütfen devam edin." Dediğim de ise gözlerini devirmişti.

"Karanlık garip bir hale bürünmüşken, hayvanlar doğaya zarar vermekten kaçınmıyorlar. Bir kimseyi gözünden asla sakınma, onu senden almak için bütün orman karşında duracak."

Sözünü bitirdiği anda elini çırpması ile başka bir yola sapmıştım. Rüya kapanına hapsolmuştum. Daha ne kadar bu rüyaların içinde yer edinecektim. Ya sonsuza kadar sürerse. Geldiğim bu odayı tanıyordum. Daphne'nin yeriydi. Gölün altındaki o yerdeydim.

"Hoş geldin."

"Dediğinde ise gözlerinin içine bakakalmıştım. Beni tanımıyormuş gibi davranıyordu. "Ne oluyor Daphne?" Durmadan başka bir yerde gözümü açıyorum. Çıkmaz bir sokak lambasının dibindeymişim, gibiyim. Lütfen bana yardım et."

Simsiyah gözleri ilk defa bu kadar karanlık barındırıyordu. "Savaş başlıyor. İlk çan, ilk darbe. Karanlık gökyüzünü esir alacak. Her yer birbirine girecek. Canlıların hepsi itaat edecek, zor günler yakındır. Çocukların çığlıkları herkesi delirtecek. Safkanların hepsi akıtılana kadar durulmayacak. Güneş ve ay tutulması gerçekleştiğinde bütün kurtlar köye inece. Kanlı gökyüzü fırçası ile her yeri kan gölüne çevirecek."

Kehanetlerin her biri iç ürperticiydi. Her kehanet bir olayı temsil ediyordu. Ortak bir amaca ev sahipliği yapıyordu. Suyun içinden atılmamla, temamen gerçekliğe atılmıştım. Hala o rüyaların etkisindeydim.

"Zaman kaybetme lüksümüz yoktu.

Savaş başladığında ya kazanacaktım, ya da kaybedecektim. Terlikleri ayağıma geçirdiğim gibi odadan çıkmıştım. Rüyalarım da var olan kimlerse, onları bir şekilde bulmalıydım.

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Where stories live. Discover now