Bölüm 16

100 74 10
                                    

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli Kanık

***

Göğüs kafesinin arasında kalırdı kalp. Her ne kadar demir parmaklıklar gibi olan göğüs kafesi bile kalbi koruyamazdı. Ne yapsan da, ne etsen de elinden bir bok gelmezdi. Hayat hep öyle değil miydi? Sevdiklerini korumak isterken, fazla uğraş verdiğin an da elinde, avucunda hiçbir şey kalmazdı. Sevdiğin uğruna feda ederdin bir çok şeyi. Kalbin yaralı, ruhun ölü...

Zihin var olduğu ruhu garipserdi. Bu yüzden de tonlarca hayal kurardık: Hiçbir zaman yaşayamayacak olduğumuz hayatları. Durmadan düşünürdü insanoğlu. Nedensizce zihnimizin bize kurduğu hayallerde ki kişiler olmayı isterdik. Bilmezdik ki Tanrı bize düşünmeyi armağan ederken, ne gibi zorluklara gebe kalacağımızı. Her şey bir hiç uğruna feda oldu derdik. Ama ne bir hiç uğrunaydı, kaybedişlerimiz de kazandıklarımız da... Biz sadece savaşmak istediğimiz olayları seçerdik, sonucuna razı olmayı sevemezdik.

Bazılarımız dayanamazdı yaşadığı olaylara. İntihar edenlerimiz olurdu. Onlar güçsüzdü, bana göre. İntihar etmek en kolay yoldu. Neden bizler hep kolay yolu seçmeyi severdik. Oysaki intihar etmeyi düşünürken bile önümüze koca bir hayat sunulurdu. Gerçi doğru ya ben zoru seçtiğimde ne olmuştu ki, yine öldürülmüştüm. Diri diri üzerime toprak atılmıştı. Zihnimin koca bir karanlıkta sürülüşüne şahitlik ederken delirmiştim. Deli insanlar isteyerek deli olmamışlardı. Onları deli eden, yaşadıklarıydı.

Belki şuan nerede olduğumu ben bile bilmiyor olabilirim. Beynimin kurduğu bir hayal dünyası mıydı burası? Amy durmadan karanlık ormanın nasıl olduğunu anlatıyordu. O da bilmiyordu ki, karanlık ruhların hakkında bir şeyler eksikti: O da bir insanı en zor anını kamçıladığı gibi o zamana götürmesiydi. Bizlerin ortak zayıflıkları vardı. Hiçbirimizin bilmediği acılarıydı. Onlar bizlerin acılarıyla vurarak, delirtmeyi planlıyordu. Diğer geri kalanını ben de bilmiyordum.

Karanlık orman herkesin mezarı olmuşken, beni neden öldürmek istemediklerine anlam yüklemek istemiyordum. Sadece acı çektiğimi görmek için bir düzenekti belki de. ormanın içinde ne dönüyorsa, bu işin sonu kara bir deliğe çıkıyordu. Kara delik, oyun düzenliyordu ve bu oyunun başrol oyuncusu da bendim.

"Lily karanlık ormanı içereside ruhların dolaştığı söylenir. İçerisinde ölü ruhların fink attığına dair dolarca efsane yayıldı. Gerçi ormanın içereside yaşayan bir canlının olmadığını söylemişlerdi. Ne yazık ki ormanda kaldığımız saniyelerde bir tane canlıya rastlamıştık. Daha doğrusu bu bilgilerin, ne kadar doğru olup olmadığını bilmiyorum."

Amy karanlık orman adına yazılmış olan kitapların hepsini önüme dökmüştü. Çoğunluğunun doğru olmadığı bilgisi de söylemekten de geri durmamıştı. En sonunda ona yaşadığım bir olayı anlatmaktan başka çarem kalmamıştı. "Amy, sana bir şey söylemem gerekiyor." Amy kitaptan başını kaldırıp bana bakmaya başlamıştı. "O gece ormana girdiğimde, garip sesler tarafından uyarıldım. Gitmemi istediler. Bilmiyorum ama onlar beni uyardıktan birkaç saniye sonra bir karanlık ruhla karşılaştım. Beni uyarmışlardı: Fakat ben onları dinlemedim."

Amy gözlerini kocama açmış bir şekilde bana bakıyordu. Anlattıklarımda bir şey bulmuş olmalıydı. "Ama Lily hiçbir ruh oraya gireni uyarmaz. Aksine insanların beyinlerini bulandırırlar."

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Where stories live. Discover now