Bölüm 22

45 32 12
                                    

Sadece umudu olan insanlar yaşama tutunurlar.

Yalnızlığın Gölgesi

***

Yazar

Neden öldüğümüz zaman her şeyin daha iyi olacağına inanmıştık. Kimse bunun anlamını bilmeden neden kolay yol dedikleri ama bir o kadar zor olan tarafı seçmeyi arzulardık. Bazıları yaşamlarından şikayet ederdi. Oysa ki daha iyisine çevirebilecek o kadar çok etken varken, nasıl bu kadar çabuk vazgeçen bir insan toplumuna dönüşmüştük.

Bazen yaşamak bir umudun baş elementi olmasına bağlı olurdu. Peki ya hiç çocukluktan bu yana temeli atılan veya atılamamış çocuklarımız yüzünden bu dünya kötü bir yere dönüşürdü. Çocuklarımız sevgi ile büyüdüklerinde ne kadar da güzel yaşama ev sahipliği yapalardı. Ya hiç sevilmemiş çocuklar, onlar ise bu kadar kötü bir ortamın içinde adımlarını sert bir o kadar da emin olan canavar olurlardı. Tabi ki de herkes bunu yapamazdı. Bazılarımız vardı ki, kendisine dayatılan hayatın için de hapsolmayı tercih ederlerdi.

Bilir misiniz? Hiç sevilmemiş çocuklar dünyayı yok edecekti.

Ölüm bir o kadar da ölülerin ruhlarıyla uğraş verse de, bir keşkeleri hep olurdu. O Yaşama özenirdi Ölüm, Yaşam ise Ölüme. Biz de öyle değil miyiz? Yaşadığımız şeyleri hiç bir zaman sevemezdik. Hep bir diğer insanların yaşamına özenirdik, ne yaşadıklarını bilemeden. Daha güzel anlamlı bir söz ise - Aslında biz zorlukları sevmek yerine sevmemeyi tercih etmiştik.- Yaşam ve Ölüm, iki hayatların da korkunç olmasına rağmen neden ikisi de birbirlerinin hayatlarına özenmeyi tercih ederdi? Ölülerin ruhları ile dolu bir orman kadar, yaşayan ruhların dolu olduğu ortam aynıydı. İkisi de korkunç ötesinde olmasına rağmen nedeni neydi?

Onları suçlayamazdık, hayatlarını bilmeden öylesine özenirlerdi. Peki ya o istediğimiz hayatı yaşamış olsaydık, bu sefer de o hayattan nefret edecektik. Bu yüzden insanoğluna nankör denilirdi. Hiç bir şeyden memnun olmayan yaratıklardı.

Bizler insanların hareketleriyle yargılamayı çok severdik. İçine kapanık birisini pervasızca ezmeye çalışırdık, o insanlar ise en acımasızlarımızdı. Çok gülen insanlar ise hayatın ona sunduğu acımasızlığı kabul etmek istemeyenlerdi.

Ölüm çok güzel bir şey değildi, eğer yasaklara ve kurallara uyarsan öbür taraf çok güzel olurdu. O zaman kötü bir insan olan birisi nasıl öbür tarafta iyi olabilecekti ki.

İşte burada tam olarak ceza ve ödül gelirdi. İyiliği ve kötülüğü eşit olanlar ise arafta kalırlardı bir süre. Sonra cennete giderdi ama en alt basamağına yerleşirlerdi. Çok iyi birisinin yanında olamayacak oldukları gibi kötülerin yanına gönderilecek bir sebepte olamazdı.

Dahlia Beck

Her ne kadar duygusal olsa da en cesurumuz Amy'mdi. Benim güzeller güzeli kızımdı. Herkesi korumak için kollarını sıvardı: Sadece sevdiği birisinin kurtulması için yapardı. Lily'ye çabuk alışmıştı. Şu anda onun için yapamayacağı hiç bir şey olamazdı. Aksine onu korumak için her şeyi yapabileceğine inancım tamdı. Söylemiş miydim? O benim kızımdı. Cesurdu, bir o kadar da korkak. Yine de bilirdi ki korkunun ecele faydasının hiç bir zaman olmazdı, olamazdı.

Kalbi de bu düşüncesinin arkasında dururdu. Kalbi güzel kızımdı o benim.

Şimdi olduğu gibi yine yapacaklarını kimse fikir bile üretemezdi. "Lily!" İlk adımı seslenmekti. Şuanda ilk Lily'nin peşinden gitmek olacaktı. O annesine güvenirdi. Ben kendimi her zaman korurdum. Benim gücüm Ölüm ve Yaşam kadar olmasa da gayet başarılı bir periydim. Kara büyüler ve ruhlarla nasıl baş edebileceğimi acı ama bir o kadar da güzel bir deneyimim bulunmaktaydı.

Kral Karen benden birkaç yaş büyük olsa da zamanında çok güzel ve iğrenç denilecek kadar yaşantımız olmuştu. Ama ruhumu da kalbimi de iyileştiren tek bir kişi vardı. O da Andre olmuştu. Benim eşim, çocuklarımın babasıydı. Fakat bütün çocuklarıma genini çok güzel aktarmıştı. Hiç bir çocuğumun saçları sar değildi, aksine kızıldı.

Amy'nin yapacağı hareketi bekledim bir süre. Etrafımda hiç kimse yoktu. Tuvalette hapis edilmek çok kötü bir duyguydu. Karşıma kocaman duvar boyu ayna kaplı olması estetik açıdan iyi olsa da, şu anda ne kadar güzel görünüp görünmediği umurumda bile olamazdı. Fakat bu güzel ambiyans bana büyük bir avantaj sağlıyor oluşu asla göz ardı da edilemezdi.

"Lily dur!" İşte şimdi bir şeylerin ters gittiğine dair bir seslenişti. İçimde ki gücü hissetmek için iki saniye kadar zaman verdikten sonra şifacının sesini işitmişti zihnim. "Dahlia" şifacı çoğu zaman ortaya çıkmasa da, şimdi çıkmıştı. O şifacıydı, doğa ananın torunuydu. Bitkiler ve şifa alanı onundu. "Bitki sarmalı" gücünü bana yardım etmek için kullanacaktı.

Karşımda belirmesiyle, bir şeylerin tersine döndüğüne dair bir anımsamaydı. "Neler oluyor Dahlia?" "Yardımına ihtiyacım var şifacı. Lütfen bitki sarmalı." Tekrardan kaybolmasıyla, koridorda olan bitki saksılarının sürünme sesleri yetişmişti ardından. Kapının altında yaprağın gözükmesiyle, yüzümde gerçek bir gülümseme oluşmuştu. Evet yaşlanıyor olsam da, bu işi en iyi ben başarıyordu.

Ufak bir hareketim ile ruhlara dolanan bitkilerim sayesinde, bir anlık dalgınlıkları sayesinde serbest kalmıştım. Serbest kalmış olsam da ruhum hala onların esaretine aitti. Bu yüzden Şifacı bana yardım edeceği yer de burasıydı. Karanlık ruhların gözlerinin içine bakmamak gerekirdi. Bakarsan o zaman ölüm zamanı ensenden ıslık çalması demekti.

Yaşarken ölümün kendisi olan uçurumun kendisinden aşağıya iterdi seni. En kötü anılarının acısı ile daha çok güç ve haz duygusuna kapılırlardı. Onlara bakacak tek kişi onların hükümdarı olabilirdi. Şimdi ise kötü aletlerine çanak tutacak kişinin eline geçmişti.

***

Merhaba sevgili okurlarım, umarım herkes çok iyidir. Kısa ama yapacak bir şey yok. Hepinize iyi okumalar diliyorum sevgili okurlarım. 

İyi günler.

Yayımlanma Tarihi=  20.12.2023

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Where stories live. Discover now