Bölüm 5

189 103 52
                                    

"Ne kadar güçlü olursan ol, yine de senin ruhun yalnızlığa mahkum olarak kalacak."

Rüyamda geçen konuşmanın sadece son sözlerini hatırlarken, içime sığmayan kocaman bir çöp yığını vardı. Anlam veremediğim bir şekilde kolyemin tenimi yakan sıcaklığı kalbimin sancılanmasına sebep oluyordu. Sanki bu kolyenin içinde yaşayan bir ruhun çığlıkları kadar bedenime acı veriyordu. Sonuç olarak onun çığlıkları benim yapayalnız kalmış bir çocuğun çığlıkları kadar tanıdıktı. Belki de bu yüzden bu kolyeye bu kadar güveniyordum. Sessiz haykırışlarımı kimse bilmezken bir tek onun anlayıp tepki veriyormuş gibi sıcaklığı ile ruhumu iyileştirmek istermiş gibi yüreğime dokunuyordu. İnsanlardan bu kadar nefret edişim belki de bu yüzdendi. Benim hiçbir zaman kahramanım olmamıştı. Ama o yalnızlıkla çırpınan ruhların olsun diye kendimi hep onların kahramanı olarak hayal ederdim. Belki de artık annemi anlayabiliyordum. O da çok çaresiz kalmıştı. Yaşadığı işkencelerden dolayı kendisini öldürerek refaha ulaşmayı planlamıştı. Gene de neden ya demeden kendimi alıkoyamıyordum. Neden benim kaldığım odada tavana astığın birkaç santimlik bir ip parçası ile kendini öldürmüştü ki. Ona en çok o zaman ihtiyaç duyarken beni neden terk etmişti ki. Bir o kadar ölmek isterken, yaşamakta istiyordum.

Kapının bir iki kez tıklatılmasıyla düşüncelerim dağıldı. "Gir!" dememle kapının eşiğinde beliren Dahliya'ya baktım. Elinde pansuman malzemeleriyle dolu olan tepsi ile yatağın yanına doğru yaklaşmıştı. Şu bir iki günden beri en çok tuhaf karşıladığım bir şeydi. Yaralarımın enfeksiyon kapmasın diye uğraşması bile ona sevgi besleyebileceğim birisiydi. Ne kadar kendimi buraya ait hissetmiyorum desemde, benim evim burasıydı. Yaşam ve ölümün arafında kalan boyutuydu burası. Dahlia'nın "İznin olursa, yaralarına pansuman yapmamız gerekiyor. Dün yaşanılan o karmaşadan sonra intihap kapmış olabilir." demişti. Tamam anlamında başımı sallamamla, yatağa tepsiyi bırakıp üstümü çıkartmaya başlamıştı. Ona yardım etmek amacıyla üzerimde bol olan tişört çıkartması için kollarımı havaya kaldırdım. Tişörtü çıkartıp hazır olduğumu anlaması ile yatağın sağ tarafına doğru oturduğunda yatak sağa doğru eğim kazandı. Yer yer kanamış olan yaralarımı görmesiyle derin bir iç çekti. Karşısında sadece sütyen ile otursam da utanmamıştım. Pamuğa tendiriyoti dökmesi ile yüzüme baktı. Hiçbir tepki alamayınca da tendiriyotlu pamuğu yaralarımda gezdirmeye başlamıştı.

Canımın yanacağını düşünsem de, canım acımamıştı. Belki de gerçekten hissizleşmiştim. En sonunda dayanamayıp konuştum. "Dahlia kara ruhlar neden benim peşimdeler." Sorduğum soruya şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilemez bir şekilde bir süre duraksadı. Cevap vereceği sırada içeriden bir bağırtı koptu. "Annee" sesinin gelmesiyle kapım aniden açılıverdi. Kadının battaniyeyi üstüme doğru çekmesiyle yarı çıplak olduğumu hatırladım. "Anne abime bir şey söyle bak. Durmadan bana sen yedi yaşındasın ben ise senden beş yaş büyüğüm, sen ben ne dersem onu yapmak zorundasın deyip duruyor." Dahlia'nın bağırmasını beklerken, gözlerinin ışıl ışıl olması tuhafıma gitmişti. Küçük çocuğunun sitemi onu mutlu etmişti. Bir annenin çocuğuna bahşettiği gülümsemesini görmek bile acı vericiydi. Kapını diğer tarafından başka bir oğlan çocuğunun sesi gelmesiyle yorgana daha fazla sarıldım. "Doğru değil mi? anne. Baksana şu bücüre ben daha büyük değil miyim?" Çocuğun yanında bitmesiyle, Odaya başka birisi daha daldı. Bu kişinin Amy olduğunu görmek yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi. "Susun ben sizin en büyüğünüzüm, böyle şeyler söylüyor muyum?" Küçümseyen bir bakışla kardeşlerini izlemeye devam etti.

Merakla kadını izliyordum. Kızacak diye beklerken o sabırla beklemeye başlamıştı. Bu benim daha da şaşırmama sebep olmuştu. "Alexander sen bir şey bile değilsin bak abim gelirse seni döver." Küçük olan abisinin gözünü korkutmaya çalışırken arkadan büyük oğlanın sesi gelmesiyle oraya döndüm. Bunu da tanıyordum. "Hop hop küçük bey ben gene kimleri dövüyorum acaba"Jacob'a bakıp bakmamak arasında kalmıştım. Kafamı tam anlamıyla oraya çevirmemle ben fark etmiş gibi gözleri hemen benim olduğum tarafa çevirmişti. Utanmıştım. Kafamı hemen önüme çevirmek zorunda kalmıştım. Sanki hepsi beni yeni fark ediyormuş gibi sessizleşip bana bakmaya başlamışlardı. Amy'nin konuşmasıyla ona baktım. "Aman Tanrım Lily' yi unuttuk. Güzel mi güzel ablamızı rahatsız ettiniz küçük böcekler." Amy'nin gözlerinde oluşan kusura bakma ifadesi gülümsememi sağlamıştı.

Bu aile şimdiden alıştığımı hissediyordum. İlk defa birisinin bana karşı tavırlarında, tiksinme yoktu. Garipsemiştim. Kadın şefkatle ve merhametle konuşmaya başlamıştı. "Ah! tanıtayım küçük beyler, dün akşama kadar uyuduğunuzdan dolayı yeni misafirimizden haberiniz yok. Adı Lily ve şimdi de onu daha fazla rahatsız etmemek adına sakince odalarınıza çekilip bağırmayın." İki küçük oğlan çocuğunun meraklı gözlerle bana bakmaya başlarken, konuşmam gerektiğini hissetmiştim. "Merhaba"Üstümde sadece iç çamaşırlarımın olduğunu anımsadığımda iyice rahatsız olmaya başladım. Kadın bunu sezinlemişçesine, diğer çocuklarını odadan çıkardı. Pansumanına kaldığı yerden devam ederken sorduğum soruyu tekrar sorup sormamak arasında kalmıştım. Buraya geldiğim günden beri onları hiç görmemiştim. Bana ne olduğunu merak ediyordum. Kadının konuşmasıyla, dikkatimi ona verdim. "Gerçekten o geceyi hatırlamıyor musun?" O güne dair hiçbir şey hatırlayamıyordum. "Hayır, hatırlamıyorum. Ama bir o kadar da merak ediyorum." diye sorusunu yanıtlamıştım. Kadın düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı. "Lily büyük ihtimalle o gün kafanı çok fazla sert çarptın. Bu nedenden dolayı da geçici kısmi hafıza kayı yaşıyor olabilirsin. Bu arada Lily White sana bir şey sorabilir miyim? eğer yanlış anlamazsan."

İçimdeki merak iyice alevlenirken, "Evet, elbette sorabilirsin Dahlia" ona izin vermem rahatlatmıştı. "Lily White ben bir doğa perisiyim, yaşayan her cismi iyileştirebilme gücüm var. Ama senin yaralarına yaptığım sihrim hiçbir etki etmedi. İkinci kez böyle bir olayla karşılaşıyorum. Senin içinde ki gücü bulabilmek için hiç rüyalarında uyarı alıyor musun?" Gözlerinin renginin koyulaşmaya başlamasıyla, sorduğu soruya cevap verip vermemek arasında kalmıştım.

Kendimi kayboluşun içinde hissedişim, hiç hayra alamet değildi. "Dahlia sen neyden bahsediyorsun. Hiçbir şey anlamıyorum. Ne gücü, lütfen kendine gel Dahlia, dün yaşananlar üstüne eklenince korkuyorum Dahlia" ilk defa onu bu kadar incelemiştim. Beline kadar uzanan sapsarı saçları vardı. Masmavi gözlerinin yanında yaşanmışlıkların çizgileri olsa da çok gençti. Çok güzeldi. Dahlia'nın konuşması daha ne kadar kötüye gidebileceğini düşünürken. Dahlia'nın sarsılması ile daha beter olmuştu. "Tekrardan kötülük her bir yanı saracak, bu sefer kurtulamayabiliriz. Bu sefer yaşam son bulacak" konuşması daha fazla hiddetlenirken yatak sallanmaya başlamıştı. Odanın her bir tarafında bulunan çiçeklerin düşmesiyle çocukların hepsi odaya daldı. Gözlerim yalnızlığa mahkum olan karanlık beni istercesine içine hapsetti. Her yer bir anda küçüklüğüme götürmüştü.

***

Küçük kollarım bedenimi sarmış duvarın kenarına korunmak amacıyla tünemiştim. Eve gelmişlerdi. Korkuyordum, korkuyordum. Kimse yoktu neredeydiler, yok yok başka eller saçlarımı çekiyor. Canım acıtıyordu. Bırak dememe rağmen saçlarıma asılıyordu. Kolyemi istiyordum uzaktaydı. Almak için uğraşıyordum. Ama ben ona giderken o küçülüyordu. Sonrası koca bir ışık süzmesi. Çirkin bir kahkaha sesiyle kalakalıyordum. Hareket edemiyordum. Gitmek istiyordum. Eller beni karanlığa hapsetmek istercesine karanlığa sokuyordu. Sesler dört bir yanı kaplıyordu. Sonrası bir kabustu.
Devamı yoktu.

***

Bölüm nasıldı...

Yayınlanma tarihi= 08.09. 2023

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Where stories live. Discover now