Bölüm 30

24 4 37
                                    

Lily White

"Sen çok kötü biriymişsin, annem seninle konuşmama izin vermiyor." Demesi ile arkasını dönüp küçük kız çocuğunu umutsuzluğa terk etmişti. Oyun oynamak, koşmak ve en önemlisi de eğlenmek istemişti. Belki kabul ederler umudu ile arkadaşlarına sormuştu.

Gök mavisi gözleri yaşlarla dolmaya başlamıştı. Ağlamaktan hoşlanmazdı ama bazen ağlatılırdı. Onu seçmelerini, onu sevmelerini o kadar çok isterdi ki. Her denemesinin ardından gözleri yaşlı bir şekilde tekrardan o uçurumun kenarına giderdi. Bir umut o oğlan çocuğunun oraya gelmesini beklerdi. Her gittiğinde o oğlan çocuğu hiçbir zaman oraya gelmezdi.

Üzülürdü.

Karanlık gözlere sahip bir çocuğun ona o gün umut olduğu gibi yine olsun diye beklerdi.

Saatlerce orada beklerdi. Ailesinden kaçtığı her gün onu beklemekten asla vazgeçemezdi. Belki o gün ki gibi dayak yersem, hisseder ve geri gelir umudu ile kötü bir çocuk olurdu. Gerçi o gittikten sonra ailesi bir müddet onu görmemişti. Düşünürdü, belki de sihir yapıp gitti diye. Bir süre sonra o kötü çocuk olduğu içinde dayak yerdi. Çünkü o gelecek umudu ile, kaç kez evden kaçmıştı. Bir polis memurunun elinden tutması ile evine getirilirdi. Yaşadıklarını kimseye anlatmazdı. Cesareti kırılmıştı. Polis amcaların sorularına hiçbir zaman cevap vermezdi. Onlarda soruşturur sonrasında aileye teslim edilirdi.

Mahallede arsız kız çocuğu olarak çıkmıştı. Neden mi? Çığlıklarını kimseler duymamazlıktan geldiği için. İki katlı evlerinin en alt katıda depolarında saatlerce dayak yediğini bir tek o hatırlardı. Bir de yüzüne acıyla bakıp hiçbir şey yapmayan insanlar...

Her gece dua ederdi. Meyra Kılıç'tı. Sadece görünebilmeyi istediği için takma lakabı da eklemişti. Belki de zihninde yaşayan yaşam meleğinin adını bulması tesadüf olamazdı. Hiçbir şeyin tesadüf olamayacağı gibi. Onun ruhu ölüydü. Dört elementin hepsini kullanmayı öğrendiği anda o ruh cennete gidecekti. Sonrasında yaşam meleğinin benliği geri gelecekti. Sadece bir süre vaktini alacaktı.

Peki ya eden ölüm meleği biliyorken, o bilmiyordu. O nasıl bu kadar çabuk benliğine kavuşabilmişti. Bu bir muammaydı. Tam anlamıyla olamamıştı ama biliyordu. Bazı çocukların kaderi lanetti. Dünya da tonlarca çığlıklarını duyuramayan o kadar çocuk vardı ki. Sadece ruhlarını yaşatmayı isteyen küçük çocuklar bir umut ışığına sığınırlardı.

Onu eski anılardan kurtaran, küçük kapı gıcırtısıydı. Kafasını masadan kaldırması ile önündeki kitabı yavaş bir şekilde kapatmıştı. Azıcık kafasını uzatması ile kimi geldiğini görmek istemişti. Profesör olamazdı. Bir saat öncesinden gitmişti. Saat gecenin dördü olmasına rağmen araştırmaya devam ediyordu. Rüyaları onu küçük bir odanın içine hapsetmişti. Merdivenin sonunda kafasını uzata bir adet sarı kafa görünce rahatlamıştı. "Bizim kaçak liderimiz buradaymış."

Zoraki bir tebessüm kondurmuştum dudaklarıma. "Gelsene." Dediğimde sanki bu komutu bekliyormuş gibi yanıma gelmişti.

"Kehanetler..." Kafamı ellerimin arasına kafamı aldığımda o da sırtımı sıvazlamaya başlamıştı. "Bazı şeyler öğrendim."

Endişeyle bakıyordum. Çünkü hiçbir şey gerçek olamayacak kadar korkunç görünüyordu. "Neler öğrendin?" Sorduğunda, o da korkmaya başlamıştı. "Düşmanımız tahmin ettiğimizden de, çok güçlü." Dediğimde umursamaz bir bakış atmıştı. "Güçlü olsa ne olacak?" Umursamaz bir şekilde gözlerini devirmesiyle, kitabın sayfasında yer alan, canavarı göstermiştim. "Kötülüğün vücut bulmuş hali, göz göze geldiğin anda kötü rüyaların içine hapsediyor. Karanlık ruhların lideri onların yarattığı kabusların bile yanında bir hiç kalır. Yıllarca cehennem çukuruna hapsedilmiş. Karanlık ruhların bu kadar çoğalması, kafam almıyor artık."

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Where stories live. Discover now