Bölüm 9

118 81 1
                                    

Yazar

Meyra ile Melih deniz kenarında duran dört arkadaşının yanına gelmişti. Denizin hırçın dalgaları, bu gece burada bir şey olacağını haykırıyordu sanki. Bazıları kıyıya sevgilileriyle ya da aileleri ile gelmişlerdi. Birkaçı da tek başına elinde bira şişesiyle oturmuş denizin asi dalgalarını izliyordu. Kıyıya çarpan her dalga Meyra'yı sakinleştiriyordu. Bugün onun doğum günüydü. Bazıları bu tarihte ölmüşlerdi ya da doğmuşlardı. Gökyüzünde birkaç yıldız ölürken bazıları tekrardan var oluyorlardı.

Uzayda bir algoritma vardı. Bütün gezegenler insanlıklara dair bir şeyler barındırıyordu. Genç kızın koluna birisinin dokunduğunda arkadaşlarına bakmıştı. Herkes kendi aralarında konuşuyorlardı. Ne oyun oynayacaklarını bulmaya çalışıyorlardı. Beyninin kurduğu bir oyun olduğunu düşünüp tekrardan arkadaşlarının arasına karışmaya çalışmıştı.

"Doğruluk mu? Cesaret mi? oynamaya ne dersiniz?" diyen kişi sarışın güzeli olan Zeynep'ti. Her yerde dikkat çekebilecek kadar güzel bir kızdı. Gözleri çekik, küçük bir burun ve ufak dudaklarının yanı sıra çenesi sivriydi. Bu da ona ekstra güzellik katmıştı. Zeynep'in sorusunu Cenk cevap vermişti. O da kumral güzeliydi. Kemerli bir buruna sahipti. Ama bu onda sert duran yüz hatlarında iyi duruyordu. "Evet, oynayabiliriz." ikinci onayda Meyra'dan gelmişti. Çekingen ses tonuyla cevaplamıştı.

"Evet" 6 arkadaşında onayı ile aldıkları biranın şişesini biraz içip çevirecek kadar olmasıyla, oyun başlamıştı.

Birkaç elin ardından sonunda şişenin cevap kısmı Meyra'ya soru yeri de Melih'e gelmişti. Melih yakışıklı birisi değildi ama sempatikliği ile ün salmış biriydi. Kibarlığı düşünceli tavırları kızlar tarafından baya sevilen birisiydi. 

"Doğruluk mu? Cesaret mi?" 

Bir süre düşündü. Cesaret dese ne olabilirdi ki ya da doğruluk dese. İçinde ki ses ona doğruluk diye fısıldıyordu. En sonunda sese güvenip "Doğruluk" dedi. Kolyesinin onunla konuştuğunu biliyordu. 

"Neden kendini herkesten bu kadar soyutlayıp yaşamaya mecbur bırakıyorsun Meyra Işık." Soru Meyra'nın en derin yarasına dokunmuştu. Ama zaman içinde öğrendiği duygusuz maskesini takınmak zorunda kalmıştı. Bunu öğrenmek zorunda kaldığı için sessiz kalan her bir insanın ondan özür dilemesi gerekiyordu. Umursamaz şekilde sorulan soruyu yanıtladı. 

"Neden bunu merak ediyorsun? Herkesin içinde bir canavar yaşar. Bende o canavarlardan kendimi korumak istiyorum."

Ses tonu hiçbir şey yokmuş gibi çıksa da kurduğu cümle hayatının esamesini öyle iyi anlatıyordu ki. Anlamak isteyene çok güzel bir cümleydi. Hala bir yerlerde birilerinin onu izlediğini hisseden Meyra hissiz gözleriyle etrafı kolaçan etmişti. Meyra korkmuştu. Bu gece bir şey olacaktı bu onu daha korkuturken, daha fazla burada durmak istemiyordu. Hızla oturduğu yerden kalkıp geldikleri yönün tam tersine doğru koşmaya başlamıştı.

"Meyra nereye?"

"Meyra" 

Arkadaşları onun arkasından bağırırken o bütün seslere kulaklarını kapatmıştı. Kolyesi tenini çok fazla yakmaya başlamıştı. Kolyesinin onda hissettirdiği her duyguyu hissediyordu. Bir kayalığın yamacına tünemişti. Bir ihtimal burada bulunamayacağını hissediyordu. Yarım saate aşkın kayalıkların yamacında durmuştu.

***

Meyra Işık

İnsanlık ırkındaki her canlı canavar olma kapasitesine sahipti. Benim hayatımın canavarları da üvey annem ve babamdı. Hayatımı baştan aşağı alaşağı edenlerdendi. Denizin dalgaları 5'er saniye ile kıyıya çarpmasıyla sessiz gecenin eşliğinde huzuru andırsalar da. Bu gece çok kötü şeyler olacaktı. Çocukluğumda yaşadığım onca eziyet düşmüştü aklıma.

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu