Bölüm 28: Kehanet

32 10 29
                                    

William Brave

"Buradan kurtulduğum gün hepinizin yedi ceddini sikmeyeni öldürsünler."

Rutubetten siyahlaşmış taştan duvarlar, odaya korkutucu bir hava vermişti. Uzun süredir sakinliğini koruyan ölüm meleği, bu sefer sakin davranamamıştı. Büyük savaşın ilk tehditleri duvarlarda vuku buluyordu.

"Şist, sakin ol lütfen. O küfür de ne, sana hiç yakıştıramadım."

Kral, kedinin fareyle oynaması gibi ölüm meleği ile oyun oynuyordu. Sinirleriyle oynamaktan derin bir haz duygusuna kapılıyordu.

"Ondan uzak durmazsan, zarar vermeye kalkışırsan, kim kime neyi yakıştırmıyormuş göstereyim sana. Duydun mu, Karen?" Sona doğru sesi tehditkar bir tona bürünmüştü. Zaafını öğrenmişlerdi ve öğrendikleri günden beri asla geri adım atmıyorlardı.

"Sen onu benim külahıma anlat. O kadın senin hiç bir şeyin bile değil onu ne yapacağız."

Kadını olamazdı. Yaşam meleği ile o bir arada var olamazlardı. Lakin o onun için her şeyi yapmaya hazırdı. "Bir de,... kitaplarda yazanları söylemek isterim. Ay ve güneş tutulsa bile asla bir arada var olamazsınız." Kafasına koymuştu, ortada dolaşan her kitabı tek tek ortadan kaldıracaktı.

"Seninle aynı değiliz. Mesela senin gibi aklım fikrim sevişmekte değil, orospu çocuğu. Şunu aklından sakın çıkarayım deme, biz kainatta bir yaratıldık. Ruh eşlerinin ne anlama geldiğini bildiğini umuyorum. Sonuçta o kadar bizimle ilgili bilgiye sahipmiş gibi davranıyorsun."

Ölüm meleğinin tehditlerinden korkmadığını belli etmemek için katıla katıla gülmeye başlamıştı. Aklı sıra oyun oynadığını düşünüyordu. Yaşam meleğini kıl payı elinden kaçırmamış ve o da elindeymiş gibi davranıyordu.

Gökyüzünde bir ses duyuldu. Kurtlar dört bir yandan ulamaya başlamıştı. Uzun bir aradan sonra ilk defa ortaya çıkmışlardı. Zaman yaklaşıyordu. Büyük gösterinin ilk perdesinin ilk sahnesi oynanıyordu.

Ölüm meleği için çanlardan ilki çaldı. İlk darbe ilk kurtuluş.

Kralın gözleri korkudan büyürken, geriye doğru sendelemişti. O da adı gibi biliyordu, neler olacağını. Aceleyle odadan çıkarken, "Buradan asla çıkamayacaksın."

Ölüm meleği o serzenişi duymamazlıktan gelmişti.

***

Lily White

"Bu boyut yakında bizim olacak."

Zihnimin içinde uğuldayan ses, dengemi yitirmeme sebep olmuştu. Gazelin kolumdan kavramasıyla, dengemi zor da olsa toplayabilmiştim.

"İyi misin? Gel şöyle otur." Başıma ağrı saplamasıyla, onun yönlendirdiği yere oturmuştum. Kendime gelmeye çalışsam da, kalbime bir ağırlık konmuş gibiydi. Zifiri bir karanlığın içinde hapsolmuş gibiydim. Odanın her bir tarafı karanlığa gömülmesiyle, garip bir ses daha duymuştum.

"İyi misiniz?" Gözleri başka bir yerde açılmıştı. Ateş ile çevreliydi. Ateşten örülmüş bu duvarlar daha da gerilmeme sebep olmuştu.

"Size erişmek biraz zor oldu." Yaşlı bir adamdı. Gözleri keskin kırmızı rengindeydi. Normal bir göz rengi değildi. Üzerinde ki gri cübbesi de, onun önemli birisi olduğunu vurguluyordu. Cübbesinin kolları sayesinde elleri gözükmeyecek şekilde önünde bağlıydı. "Yeni bir kehanet var oldu." Sözlerini daha kavrayamamışken, başka bir şey daha olmuştu. Havaya zıplamasıyla, başka bir şeye dönüşmüştü. Hikayelerde oldukça rastlanılan kızıl bir ejderha misaliydi. Korku ile arkaya doğru adımlamıştım. "Dört yapraklı yonca çıktığı zaman, gökyüzünde ay ve güneşin tutulmasıyla, bela kapıyı çalacak. Az git, uz git. Vakit geldiğin de ormanlara dikkat et, zehirli sarmaşıklar orada seni bekliyor. Ateş, su, hava, toprak güçlerini arkanda topla, onlar sizi kollayacaklar."

Sözlerinin bitmesi ile bulunduğum o yerden hızla atılmıştım. Tekrardan gözlerimi Gazelin yanında açtığımda rahat bir nefes verebilmiştim. "Lily iyi misin? Lütfen cevap ver." Başımda çaresizce bekliyordu. Konuşabilmek için bir süre beklemek istemiştim. sanki konuşursam kehaneti unutacak gibi düşünüyordum. Aniden ayağa kalkmamla, "Kağıt ve kalem." Masanın yanında olmama rağmen, gözümün önüne perde çekilmiş gibi hiçbir şeyi bulamıyordum.

Önüme kağıt ve kalemi uzatmasıyla, zaman kaybetmeden yazmaya koyulmuştum. "Bir şey mi oldu? Neler oluyor." Başımda çaresizce diyeceğim iki çift lafı bekliyordu. "Kehanet var. O ejderhayı bulmamız lazım. Ne yapacağımı söylemeden, beni tekrardan gönderdi." Kağıdı uzattığımda elimden almasıyla okumaya başlamıştı. Elleri hafif bir şekilde titremeye başlamıştı.

"Savaş ıslıkları çalmaya başlamış." Daha hazır bile değilken, böyle bir şey gerçekleşmemeliydi. "Saçmalama, daha doğru düzgün güç kullanamıyorum bile." Endişeyle bakmıştı. "Zaman kaybetme gibi bir lüksümüz kalmadı. O kehanet zamanı gelince gerçekleşecek." Demesiyle önümde diz çökmüştü. "Leydim, sizin emrinizdeyim. Ne zaman isterseniz sizi korumak için orada olacağıma yemin ederim." Yeminin büyüklüğü ile derin bir nefes almıştım. "Kaldır o başını, benim askerimsen hiç bir zaman kimsenin önünde diz çökmeyeceksin. O ben bile olsam..."

Ayağa kalkmasıyla, boynuma atılmıştı. "O zaman profesör gelene kadar o ejderhayı bulmaya ne dersiniz?" Bu kızı bu kadar enerji dolu olması güzeldi. "Bulalım bakalım."

***

Anlaşma

"Senden tek bir şey istiyorum, beni sevmeni. Gerçekten sevmeni istiyorum. O zaman bu savaşı sonsuza kadar durdururum."

Ölüm meleği bu sözün üzerine gülmüştü. Bu onun için imkansızdı. Ama planları her şeyden ötesiydi. Bu onda inanılmaz bir yara bahtiyar edecekti. Lakin küçüğü için bazı şeylere katlanmak zorundaydı. Ondan sonra gelen halkına hizmet etmek zorundaydı.

"Sözlerine neden güveneyim. Kanıtla ve dediğini yapamam ama denerim."

"Onun kalbi bir tek küçüğünü sevebilirdi. Kalbinin olmayışına rağmen, bir tek onun için içi tuhaf bir gıdıklanmaya ev sahipliği yapardı.

"Karanlığın içinden doğmuş bir cadıyım, unuttun mu?" Saçını savurmasıyla etrafında dönmüştü. "Ne yapma mı istiyorsun?"

"Unutmam mümkün mü? Ona yaklaşmayacaksın. Ona zarar verdiğin anda seni öldürürüm."

Hırslı bir nefes alışından sonra gözlerini kapamıştı. "Ona zarar verdiğin an..." Gözlerini açması ile konuşma yarım kalmıştı. Gözlerinin içi simsiyah bir geçişe sahipti. Cam gibi mavi gözleri siyaha dönmüştü.

"Hala onu korumana inanamıyorum." Sakinleşmek için yaptığı nefes egzersizleri biraz daha sesinin ayarını düzeltmişti. Ona zarar vermek istemiyordu. O ölüm meleğinin kılına zarar veremezdi.

"Seni sevmek zift karası kalbimi parçalıyor."

Bir süre sonra gözleri normal göz rengine bürünmüştü. Ölüm onun için bir şey yapamazdı. "Onunla hiçbir şekilde iletişime geçmeyeceksin. O zaman ona büyük zararların gelmesini engellerim."

"Kabul."

Karel şaşkınlıkla yüzüne bakakalmıştı. Bu kadar çabuk kabul etmesi çok saçmaydı. İnanılmaz bir şeymiş gibi ölüm meleğine bakıyordu.

"Sakın anlaşmamızı bozmaya kalkma. Sonuçları en kötü haline getirmekten büyük zevk duyarım."

***
Uzun bir aradan sonra yine birlikteyiz. Bölüm birazcık kısa oldu ama sizi daha fazla bekletmek istemedim.

Bölümlerle telafi etmeye çalışacağım.
Birkaç haftadır sıkıntılı bir dönemdeydim. Yeni yeni toparlıyorum. O yüzden kusura bakmayın. Sizler nasılsınız?
Bölümü beğendiniz mi?
Ve kendinize çok ama çok dikkat edinn.

Yayınlanma Tarihi=04.03.2024

YALNIZLIĞIN GÖLGESİ (YARI TEXTİNG)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ