Güzel kızım, minik omuzlarına benim yükümü eklemişti.

"Anne~ Asma yüzünü~" Dy ellerini tekrar yüzüme koyarak böyle söyledi. Ve yeniden gülümsedi, tıpkı o günkü gibi. Ona sıkıca sarılmadan önce ben de geniş bir gülümseme verdim.

"Hyeri ile nasıl gidiyor?" diye sordum geri çekilmeden önce. Sonra geri çekilip onu göğsüme yatırdım ve saçlarını okşamaya başladım.

"İyi gidiyor~" dedi. "Çok eğlenceli birisi."

Hyeri, Dy'in iki aydır gittiği pedagogdu. Zeya'nın önerisiyle, daha doğrusu kızım için endişelenip neler yapabileceğimle ilgili endişeler duyarken, onu aramıştım. Ve o da bir çocuk doktoruyla görüşmesinin Dy'in sadece yararına olacağını söyleyip, kendi arkadaşlarından birini önermişti.

Görünen o ki, gayet iyi bir öneriydi bu. Kızım sadece çocukluğunu yaşasın istiyordum. Beni, annesini ve hayatlarımızdaki sorunları kendine dert etmesini istemiyordum.

Dy'i göğsümden kaldırıp yüzü yüzüme gelecek şekilde önüme döndürürken, "Acıktın mı?" diye sordum gözlerimi kısıp sesimi incelterek.

O da yanaklarını şişirip, dudaklarını büzdü ve "Hı~hım~" dedi. O kadar tatlıydı ki! Isırmadan duramayacaktım, özür dilerim!

Canını acıtmayacak şekilde, şişirdiği yanaklarından bir ısırık aldım. Dy, bu sırada kahkaha atıyordu.

Ne yiyeceğimize karar verirken, yeni evimizin oldukça büyük mutfağına doğru Dy kucağımda, ilerliyorduk. Bu eve o günden kısa bir süre sonra, çok hızlı bir şekilde taşınmıştık.

Hayır, bir şeyden kaçmıyordum. Sadece artık o evin bir daha asla ev gibi hissettirmeyeceğini düşünüyordum. Bu evde, burada kızımla birlikte yeni bir yuva yaratmak istemiştim sadece. Dy da oldukça istekliydi bu konuda.

Ona birkaç ev gösterdim ve o burayı seçti. Geniş bir mutfağı, mutfağa bağlı bir salonu, salondan verandaya açılan geniş cam kapıları ve iki katlı oluşu sanırım Dy'a eski evimizden çok da farklı bir yerde yaşamayacakmış gibi hissettirdi. Onun tercihiydi, benim eskiye dair hiçbir duygum yoktu artık.

Kızım nerede yanımdaysa, orası benim evimdi.

Bir süre daha tablolar yapıp bunları Jae ve Thomas'ın yardımıyla satmaya devam ettim. Ama bu işler öyle hızlı ilerlemiyordu. Bazen bir tablomun satılması haftaları, hatta ayları bulabiliyordu. Ama babam, o gün Zeya'nın kliniğinden çıkarken yaptığımız "güzel" konuşmadan sonra benimle bir daha iletişimini kesmemişti.

Hatta eskisinden çok daha yakın ve ilgiliydi. Bu ilgi sadece Dy'a değildi, biliyorum. Çünkü günde üç kez arayarak bana nasıl olduğumu sorması sadece torunuyla ilgilendiği anlamına gelmiyor gibi hissettiriyordu...

Ben? Ben de onun bu yakınlık kurma çabasına kayıtsız kalmadım. Ya da kalamadım. Ben... Her zaman babama daha düşkündüm. Babaların ne kadar sevgi dolu ve bazen de ne kadar yaralayıcı olabileceklerini ondan öğrenmiştim.

Ve bu babaların küçük ilgilerinin, benim gibi kocaman kadınları bile o küçük yaştaki "babasının biricik prensesi" hâline çabucak döndürebileceğini.

Onun bana sunduğu küçük bir gülümseme, yüzüme bakarken gözlerinde gurur görmem, hiç beklemediğim anlarda gösterdiği yakınlıklar ve benim haberim yokken, aramız bozuk sanıyorken bile her zaman arkamı kolluyor oluşu... Baba, böyle bir şeydi sanırım.

Hayata 1-0 önde başlamak gibiydi.

Tüm yaşıtlarım aksine ben, ergenliğimde babamla aşılması zor sorunlar yaşamamıştım. Ya da onun beni anlamadığını, bana saygı duymadığını hiç düşünmemiştim. Destekleyici ve sevgi dolu bir babam vardı.

23 | jenlisaOnde histórias criam vida. Descubra agora