53. bölüm

49 6 0
                                    

BARO’NUN EVİ

Baro ve Feda aynı anda yurt dışında ki dövüş için hazırlık yapıyorlardı. Yanlarına alacakları bavullara birkaç günlük eşya yerleştirirken ikisi de sessizdi. Baro ara ara dönüp Feda’ya baksa da Feda oldukça dalgındı. Baro, Feda’nın bu düşünceli halinin sebebini merak etti. Feda’nın Amerika’daki dövüş işini pek umursamadığını biliyordu. Bu suskunluğunun başka bir sebebi olmalıydı. Ama ne?

“İyi misin?” diye sordu.
“Gitmeden önce son kez ablamı görmek istiyorum.”

Baro karşılık veremedi. Feda’yı ilk kez bu kadar duygusallaşmış görüyordu. İçinde ablasına olan özlemin biriktiğini hissedebiliyordu. Feda’nın sessizleşmesinin asıl sebebinin bu olması onu da üzdü. Bir şeyler yapamamak Baro’yu da üzüyordu.

“İstersen onu buraya getirtebilirim.”
“Onunla yalnız görüşmek istiyorum.”

Baro bir şekilde bir görüşme ayarlaması gerektiğini anladı. Feda hazırlıkları yaparken Baro neler yapabileceğini düşündü. Aklına güzel bir fikir geldi. Erganiliyi arayarak onunla konuşmak istediğini söyledi. Erganili birazdan geleceğini söyleyince, Baro durumu Feda’ya anlattı. “Erganili, Hicranı yanından ayırmaz. Buraya gelirlerse mutlaka konuşma fırsatın olur. Ben de ona Amerika’daki dövüşten bahsederim. Birkaç şey sorarım, o da şüphelenmemiş olur.”

Feda son kez ablasıyla görüşmek istiyordu, çünkü bir daha görüşme fırsatları olmayabilirdi. İçinde garip duygular vardı. Kötü şeyler olacağını hissediyordu. Çok kötü şeyler!
Çok geçmeden Erganili, Baro’nun da tahmin ettiği gibi Hicran’la beraber geldi. Feda, Erganiliyle karşılaşmamak için mutfağa geçti. Erganili, Baro’ya sarılıp bu beklenmedik davetinin sebebini sordu. Baro gayet doğal bir tavırla önemli bir şey olmadığını, onunla sohbet etmek istediğini ve birkaç konu hakkında fikir danışacağını söyledi. Erganili karakoldan geldikleri söyledi. Polislerin Hicran’ı çağırdığını ve kardeşiyle ilgili soru sorduklarını anlattı. Bu durum Baro’nun dikkati çekti. Hicran’a neler sorduklarını sordu. Hicran kaçamak birkaç cevap verdi. Baro bu durumu çok fazla irdelemedi. Hicran’ı yalnız başına yakaladığında soracaktı.
Karşılıklı uzun bir sohbetin sonunda Baro, Hicran’dan kendilerine bir kahve yapmasını istedi. Erganili gizli şeyler konuşmaları gerektiği düşündüğü için bu duruma sessiz kaldı. Hicran mutfağa geçerken Baro,

“Abi seni buraya çağırmamda ki asıl sebep şu ki ben Amerika’ya gidiyorum.”
“Neden? Orayla işin bitti sanıyordum.”
“Bitti abi, ama ben bu yüzden gitmiyorum. Yaşlı adamın senin de bir dönem katılmanı istediği Amerika’daki dövüş için gidiyorum.”
“Lisanlı dövüşçüsün, senin orada dövüşmen yasak. Kaldı ki orada dövüşmeyi ben reddettim, sen nasıl kabul edersin! Oradan sağ çıkman imkânsız!”
“Abi o dövüşe Delikanlıyla beraber katılacağız. Biliyorsun ki Yaşlı adam yıllardır onu bu dövüş için hazırlıyor.”
“Onu biliyorum da senin alakanı anlayamadım. Neden hayatını riske atıyorsun?”
“Çünkü Yaşlı adam dövüşe katılmam karşılığında Feda ile ilgili bazı belgeler vereceğini söyledi.”
“Bak bu konuda Yaşlı adama güvenemezsin! O kafayı orada nam salmakla bozmuş bu yüzden seni de Delikanlıyı da gözünü bile kırpmadan harcayacaktır. Kaldı ki bu çok tehlikeli. Oranın kuralları farklı ve orada kural bile yok. Alışmış olduğun sistemden çok farklı.”
“Biliyorum, önceki videoları izledim. Vahşice dövüşüyorlardı.”
İkili Amerika’daki dövüş hakkında konuşurken Hicran mutfakta kahve yapmak için hazırlık yapıyordu. Kahve fincanlarını bulmak için dolapları tek tek açıyordu.
“En köşede ki dolapta...”
Hicran bir anda duyduğu ses karşısında irkilip elindeki tepsiyi yere düşürdü. Oturma odasından Erganilinin sesi duyuldu.
“İyi misin?”
“Evet, tepsiyi düşürdüm sorun yok.”
Hicran sırtını duvara yaslamış olan Delikanlıya baktı. Delikanlı kollarını birbirine bağlamış Hicranı izliyordu. Hicran göz ucuyla Erganiliyi kolladı. Delikanlıyı karşısında gördüğüne şaşırsa da sevinmişti. Çünkü kardeşiyle ilgili duyduğu şeyi anlatabileceği tek kişi oydu.
“Korkuttum seni kusura bakma. Kocandan pek haz etmiyorum. Onunla karşılaşmak istemedim.”
“Sorun değil, seni tekrar gördüğüme sevindim.”
“Bugün seni kardeşinle ilgi karakola çağırmışlar sanırım. Ne anlattılar sana?”
“Çok şey, ama kimseyle paylaşmamam gerektiğini söylediler.”
“Kocanla da paylaşma demişlerdir. Malum kocan pek sevilmez.”
“Sana güvenebilir miyim?”
“Sadece bana güvenebileceğini sen de çok iyi biliyorsun.”
“Kardeşim yaşıyor olabilirmiş.”
“Hım... Bunu polisler mi söyledi?”
“Evet, ama sen neden hiç şaşırmadın?”
“Neden şaşırayım? Sen kardeşinin öldüğüne emin misin ki yaşadığı ihtimaline şaşırıyorsun?”
“Sende onun yaşadığını düşünüyorsun değil mi?”
“Konu benim ne düşündüğüm değil. Konu ne biliyor musun? Neden bunu kocandan gizlemek zorunda olduğun?”
‘…’
Hicran sessiz kaldı. Bu durum Feda’nın sinirlenmesine neden olsa da son kez ablasını üzecek bir şey söylemek istemedi.
Hicran’ın gözlerinden bile kardeşinin yaşıyor olabileceği ihtimaline sevindiği beli oluyordu. Bu bile Feda’nın ona karşı sert tutumunu yumuşatıyordu.

“Onun hayatta olduğunu düşünmek bile bana iyi geliyor.” Bu sözler Feda’nın da gözlerinin dolmasına neden oldu. Hal böyle olunca Feda hızla gözlerini kaçırdı, ama Hicran bunu fark etti. Ablasının gözlerinin içine baktı. Daha fazla dayanamayıp sıkıca sarıldı. Hicran da dayanamayıp ağladı. Yıllar sonra ilk kez ablasına dokunuyordu hem de hiç çekinmeden. Hâlâ papatya gibi kokuyordu. Papatya kokusu ona hep eskileri hatırlatırdı. Annesinin yokluğunu aratmayan ablasına canı gönülden sarıldı. Sadece bir abla olmamıştı ona hem anne hem arkadaş hem de fedaisi olmuştu. 

“Abla…”

Her bıçağı körelten bir talimdir aslında çok keskin bir cümlenin sonunda susmak... Acımasız bir gerçekle yüz yüze gelmek, ölümle karşı karşıya gelmek gibi bir şey... İnsan başkasının acısını hissetmeden kendi acısını hep en büyük görürmüş. İnsan kendi acısıyla yaşar, ama başkasının acısıyla büyürmüş. İnsan en çok da başkasının acısını hissettiğinde insan olduğunu hissedermiş. İşte tam da bu döngüdeydi Feda. Ablasının kendisi için hissettiği acıyı o da kendi içinde hissediyordu.

“Hicran.” İçeriden gelen sesle Feda geri çekilmek zorunda kaldı. Hicran alelacele kahveleri hazırlayıp içeri götürdü. Erganili, Hicran’ın gözlerinin kızardığını fark edince neyin var der gibi başıyla işaret etti. Hicran tebessüm etti. Bu Erganiliyi rahatlattı. Baro ve Erganili hâlâ aynı şeyi konuşuyordu. Kahveler içildikten sonra Hicran tepsiyi alıp mutfağa tekrar geçti. Deli gibi Delikanlıyı aradı, ama bulamadı. Delikanlı gitmişti. Çok geçmeden Erganili ve Hicran da kalktı. Baro, Feda’yı idman yaptıkları salonda bulacağını biliyordu. Düşündüğü gibi de oldu. Feda çıldırmış gibi kum torbasıyla dövüşüyordu. Baro gürültüden sesinin duyulmayacağını düşünüp bağırarak, “Ablana yaşadığını söyledin mi?” diye sordu.

“Hayır!”
“Ne demek hayır? Ne diye görüşmek istedin o zaman?”

Feda bitkin düşüp yere diz çöktü. Ter içinde kalmıştı. Sesi ağlamaklıydı. Sessizce fısıldadı. “Ona sarıldım, abla dedim ama tanımadı. Benim onun kardeşi olduğumu hissetmedi.

***

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon