44. Bölüm

199 30 4
                                    

LÜKS VİLLA

Hanımefendinin evi…

Ölümün o aksi ve soğuk yüzü sabahı aydınlatmıştı. Bir farklılık vardı sanki. Bugünün diğer günlerden bir farkı vardı. Güneş yeterince aydınlatmamıştı sanki sabahı ve bir yerlerde karanlık kalan bir şeyler vardı. Gerçeklerin hüznü içini acıttı, nefesini kesti. Sonra Hicran’ı gördü yanı başında. Melek gibi uyuyordu. Bir buse kondurdu saçlarına. Papatya kokusunu içine çekti. Karısını çok seviyordu. Erganilinin yanında olması bile ona yetiyordu.

Feda’nın yaşadığını öğrendiğinden beri tedirgindi ve hâlâ Hicran’a söyleyememişti. Çünkü Feda’yı bulduğunda Hicran’ı kaybetmekten korkuyordu. Feda’nın tüm gerçekleri Hicran’a anlatmasından korkuyordu. Kaldı ki Feda’nın ölmediğinden emin olsa bile kim olduğunu henüz o da bilmiyordu. Erganilinin içinde bir sıkıntı vardı. Sanki bugün diğer günlerden farklıydı. Neden böyle hissettiğini o da bilmiyordu.

Kalkıp duşa girdi. Soğuk suyun altında rahatlamaya çalıştı. Duştan çıkarken Hicran’ın da uyandığını gördü. Hicran duştan yarı çıplak çıkan Erganiliyi görünce utanıp başını eğdi.  Karısının bu utangaç halleri hoşuna gidiyordu. Hicran’a seslenip onu yanına çağırdı, yanağına bir buse kondurdu ve karısına sarıldı. Hicran, Erganilinin çıplak göğsüne başını yaslarken çekingendi.  Aralarında hâlâ bir mesafe vardı, çünkü Hicran’ın psikolojik sorunları vardı ve bu yüzden Erganili, onun bu duygu karmaşasından faydalanmış gibi görünmek istemiyordu. Hicran, Erganilinin gerçek anlamda karısı olmayı kabul etse de Erganili, onun psikolojik durumunu sebep göstererek en azından bir süre daha bekleyeceğini söylemişti. Durum böyle görünse de elbette bu gerçek değildi. Erganili, ailesini katlettiği karısının gözlerinin içine bakarken bile suçluluk duyuyordu. Aralarında bu kadar sır varken gerçek bir karı koca hayatı yaşayamazdı. En azından bunu Hicran’a ve kendi erkeklik gururuna yapamazdı. Hicran, saf ve temiz kalpli biriydi Erganilinin neden onu reddettiğini elbette bilemezdi ve kocasından şüphelenecek kadar art niyetli düşüncelere sahip değildi.

Hicran, Erganiliden uzaklaşarak, “Biliyor musun? Bir rüya gördüm bugün,” dedi. Erganili, Hicran’ın konuşurken büzüştürdüğü dudaklarına tebessüm ederek baktı.

“Öyle mi, ne gördün?” diye sordu.
“Bir çocuk gördüm. Elinde bir mektup vardı. Mektubu bana uzattı, ama tam elinden alacakken uyandım.”
“Hım… Peki, çocuk erkek mi yoksa kız mıydı?”
“Kız çocuğuydu, ama elbiseleri bir erkek çocuğunun elbiseleri gibiydi. Hatta ilk görünüşte erkek sandım, ama konuşunca kız olduğunu anladım. Bana ‘abla’ dedi. Hatta kız kardeşime çok benziyordu. Mektubu verirken, ‘Öğrenmen gereken çok şey var. Etrafındaki insanlara dikkat et,’ dedi.”
Erganili yutkundu, sesi titredi ve ne diyeceğini bilemedi sadece, “Başka?” diye sordu.
“Başka bir şey yok. ‘Mektubu okursan her şeyi öğrenirsin,’ dedi sadece.”
Erganilinin içine bir kuşku düştü. Hicran bir şeylerden şüpheleniyordu sanki. Hemen durumu toparlamaya çalışıp, “Ben giyineyim sonra da kahvaltıya inerim,” dedi.

Erganili giyinirken vicdanıyla kavga ediyordu. Hicran er ya da geç öğrenecekti bir şeyleri, ama bunu ona bir türlü söyleyemiyordu. Oysa özü sözü birdi. Erganili yalan konuşmazdı, ama bazen doğruları saklamak gibi kötü huyları vardı. Ya da bu, bazı insanlara kolay gelendi. Onu bu düşünce karmaşasından villayı ayağa kaldıran bir çığlık uyandırdı. Hızla odasından çıkıp alt kata indi. Hicran’ı göremeyince korkuyla üst kata doğru yöneldi. Aynı çığlıklar bir kez daha villada yankılandı. Hicran’ın sesini duydu. “Aman Allah’ım!” Erganili hızla merdivenleri çıkarken kapısı açık olan annesinin odasına yöneldi. Hicran sırtını kapıya dayamış, yüzünü elleriyle kapatmıştı. Gözlerini yuvalarından çıkacakmış gibi kocaman açmıştı. Erganili, annesine bir şey olduğunu anladı. “Anne…” dedi sessizce. Birkaç adım atabildi. Odaya girip girmemekte kararsızdı. Emin değildi. Ne görebileceğini tahmin edemiyordu.  Hicran, Erganiliyi görünce hayır der gibi başını iki yöne salladı.

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduWhere stories live. Discover now