25. bölüm

948 459 184
                                    

BOŞ DEPO

Delikanlı kız Feda...

Feda gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi. Hastaneye benzeyen garip bir yerdi burası. Doğrulmaya çalıştı, ama yapamadı. Şu an neden burada olduğunu bile bilmiyordu. Başında inanılmaz bir ağrı vardı. Gözlerini açtığında bulunduğu yerin tavanı sanki etrafında dönüyordu. Birden neden burada olduğunu sorguladı. Ama uzun bir süre bu soruya cevap bulamadı. Kendini toparlamaya çalıştı. En son nerede olduğunu hatırlamakla başladı. Komiserin dağ evindeydi ve ablasını Erganiliyle görmüştü. Sonrasında onları gizli gizli izlerken ablası onu fark etmiş ve çığlık atmıştı. O ise telaşla yanı başında olan çalılıkların arasına saklanmıştı, ama Erganili çalılıkların arasında bir şeyin kıpırdadığını fark edip ona doğru ateş açmıştı. Delikanlı, Erganilinin silahından çıkan kurşunla ağır yaralanmıştı. O anda Komiser Arif çıkmış Erganilinin dikkatini dağılmasını sağlamıştı. Bu sayede Feda, Erganilinin bir anlık dalgınlığından yararlanarak kaçmayı başarmıştı. Çok uzağa kaçamasa da Erganiliden kurtulmuştu. Dağ evinden uzaklaşır uzaklaşmaz bayılmış, çok kan kaybettiği için de durumu kötüydü.

Feda doğrulup yarasına baktı. Karın boşluğundan girmişti kurşun ve hâlâ çok ağrısı vardı. Yaraya bastırınca eline bulaşan kana öylece baktı. Daha önce hiç yanmadığı kadar canı yanıyordu. Çünkü Erganiliden aldığı ilk yara değildi bu. Artık kafasındaki bazı şeyler teker teker yerine oturmaya başlayınca asıl soruya odaklandı. “Beni buraya kim getirdi? Ve burası neresi?” Etrafına baktı. Gözlerinin önünde hâlâ birçok şey bulanıktı. Sanki daha önce buraya gelmişti, ama burası ona yabancı gelmediği gibi bir yandan da tamamen yabancı da duruyordu. Kendini ısrarla hatırlamaya zorladı. Hatırlamayınca vazgeçti. Şu an bunu düşünecek durumda da değildi. Durumu kötüydü ve nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Ağzında garip bir tat belirdi. Bu garip tat kandı ve çok geçmeden ağzındaki kan dışarıya doğru yavaşça aktı. Daha fazla dayanamayarak başını bulunduğu yere yavaşça bırakıp gözlerini kapattı. Çok geçmeden Feda’nın bulunduğu depoya birileri girdi. Yüzlerinde doktor maskesine benzeyen maskeler vardı. Davranışlarından ve üzerlerindeki kıyafetlerden doktor olduğu belli olan bu kişiler Feda için gelmişti. Bazı gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra biri konuşmaya başladı.

“Durumu nasıl?”
“Çok kan kaybetmiş!”
“Kaç saattir böyle baygın?”
“Yaklaşık iki saattir.”
Sorular soran doktor ona doğru eğilip yarasını kontrol etti. Başını olumsuz bir şeyler anlatır gibi bir sağa bir sora sallayarak, “Şu ana kadar yaşaması bile bir mucize,” dedi.
“Kurşun hâlâ içeride hemen müdahale etmemiz gerek!”
“Başlayalım, vakit kaybediyoruz!”

Feda kolunda bir ağrı hissettiğinde bunun narkoz olduğunu anlamıştı. Çok değil sadece dört saniye sonra kendinden geçmişti. Feda’nın karın boşluğundan giren kurşunu çıkarmaya çabalayan doktorlardan biri deriyi kesmeye başladı. Uyuşturulan beden soğuk bir buz kütlesini andırıyordu. Git gide bedeni soğurken dudakları beyaz bir renk almıştı. Çok geçmeden doktorlardan biri telaşlı bir şekilde, “Nabzı çok az,” dedi.
“Hâlâ yaşayabileceğine dair bir umudun var mı?” diye sordu bir diğeri dalga geçer gibi. Diğer doktor meslektaşının işi hafife aldığını ve olayın ciddiyetini hâlâ kavrayamadığını anlamıştı. Sakin ama ciddi bir ses tonuyla, “Bu gencin kim olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Diğer doktor umursamaz bir şekilde, “Kim olduğu benim için önemli değil, ben alacağım paraya bakarım!” dedi.
“Eğer kim olduğunu bilseydin bu kadar rahat konuşmak yerine elinden gelenin daha fazlasını yapardın, emin ol!” diye konuştu.
Meslektaşının bu sözlerinin ardından gencin kim olduğu artık dikkatini çekmeye başlamıştı. Arkadaşına göz ucuyla bakıp, “Kim?” diye sordu.
“Yaşlı adamın gözde dövüşçüsü!”

Doktorun gözleri birden açıldı. Tek kaşını havaya kaldırarak, “Delikanlı…” diye söylendi. Tam o anda bir inleme sesi duyuldu ve doktorlar telaşlanmaya başladı. Çünkü Delikanlı narkoza rağmen uyanmaya başlıyordu. Yapacağı en küçük hareket onun ölümüne yol açabilirdi. Doktorlardan biri, “Biraz daha narkoz,“ dedi. Doktor narkozu verirken, “Bu genç nasıl bir yürek taşıyor?” diye hayretler içinde söylendi. Çünkü saatlerdir kan kaybediyordu ve vücudunda birçok yara izi vardı. Doktor bunların hepsini görmüş ve hayretler içinde kalmış bir şekilde onu izliyordu. Ta ki diğer doktorun sesi duyulan kadar…  “İç kanama başladı, Kanamayı durduramıyorum!”

***

Saatler sonra…

Feda gözlerini yavaşça araladı. Başını sağa sola çevirmeden etrafı kolaçan etti ve fısıldayan bir tonda, “Ulan Feda! Bu sefer de yırtın kefeni,” dediğinde hafifçe sırıttı. Feda yine dört elle hayata tutunmuştu. Çünkü onun için bu daha bir başlangıçtı. Başlangıçlar yeniliklerle başlardı. Feda yanı başında duran ameliyat malzemelerine göz ucuyla baktı. Hemen gözünün önünde duran mermiye bakarak “Ah! Enişte bu iki oldu. Üçte de beceremezsen gönlüm kalır!” dedi gülümseyerek. Keyfi yerindeydi. Hayatta kalmanın verdiği mutluluk değildi onunki. Daha yapması gereken çok şey vardı. Bunlardan birisi de ablasının karşısına çıkmaktı. Bu yüzden hayatta kalmalıydı. Ölüm daha erkendi.

Feda bulunduğu yere yaklaşan ayak seslerini duyunca hemen gözlerini kapattı. Doktorlardan biri içeri girip durumunu kontrol ederken gözlerini açmadan sessizce bekledi. Feda’nın baygın olduğunu düşünüyordu. Doktorlardan biri Feda’nın koluna serumu bağlarken fısıldar gibi, “Dokuz canlı velet!” dedi. Feda gözlerini açmadan, “Hâlâ yaşayabileceğine dair bir umudun var mı?” diye sordu. Bu, Feda ağır yaralıyken doktorun söylediğiydi. Feda hepsini duymuştu. O an kendindeydi. Doktor verilen narkoza rağmen nasıl duyabildiğinin şokundayken, Feda fısıldadı. “Bir ara o velet lafını hatırlat bana!” dedi. Doktor sessizce işine devam ederken göz ucuyla ona baktı. Feda hâlâ gözlerini açmamıştı. Bu gencin ne kadar cesur ve güçlü olduğunu anlamıştı. Ameliyat esnasında konuşulanları duyabildiğine göre acıyı da hissetmiş olmalıydı. Buna rağmen bir kez bile olsa acısını dile getirmemişti.

***

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduOnde histórias criam vida. Descubra agora