38. bölüm

551 165 108
                                    

LÜKS VİLLA

Hanımefendinin evi…

Dışarıda çetin geçecek kışın habercisiymiş gibi soğuk bir sonbahar günü vardı. Vızır vızır esen soğuk rüzgâr beraberinde yalnızlığı getirmiş gibi herkes üzerine giydiği kalın montuna sarılmış, sıradan geçen bir günün bitmesini bekliyordu. Birçoğu için zaten sıradan bir gündü bugün, ama Erganili için değildi. Daha dakikalar önce ölüme bir saliselik zaman dilimi kadar yakındı. Ta ki telefonu çalana kadar... Arayan kişi ona yaşama şansı vermişti. Telefonun diğer ucunda duyduğu ses Hicran’a aitti. Erganili, onun sesini duyunca şakağına dayadığı silahı indirmiş ve mutluluktan ağamaya başlamıştı. Dakikalar boyunca ağladıktan sonra, “Seni çok özledim,” diyebilmişti.

Hicran’ın sakin duyulan ses tonuyla beraber, “Geleceğim,” deyip Erganiliyi ikna etmeye çalışsa da. Erganili, “Lütfen bana nerede olduğunu söyle, seni almaya geleceğim!” diye diretti.  Hicran, “Nerde olduğumu söyleyip beni kurtaran kişinin hayatını tehlikeye atamam,” cevabını verdi. Erganili son bir umutla, “Seni ne zaman görebilirim?” diye sordu. Hicran, hiç düşünmeden, “Ne zaman istersen,” yanıtını verdi.  

“Kendine iyi bak…” diyerek telefonu kapatmaya hazırlanırken Erganili, “Hemen şimdi görmek istiyorum seni!” demesiyle Hicran’ın, “Tamam, görüşelim. Ben sana gelmen gereken yeri söyleyeceğim, ama bir şartla geleceğim,” diye ekledi. Erganili,  “Tamam, ne istersen kabul!” dedi.  Hicran, “Seninle gelmemi istemeyeceksin,” dedi. Bu sözler Erganilinin aklında yankılanırken zor da olsa yutkunup,

“Tamam,” diyebildi.

Erganili, hâlâ olan bitenin şaşkınlığı içerisindeydi. Tam da ölüme giderken Hicran bir hayat meleği gibi ortaya çıkmış, bilmeden de olsa onun hayatını kurtarmıştı. Tabii bu Erganilinin sandığı bir şeydi. İşin gerçek yüzü bambaşkaydı. Günlerdir odasından çıkmayan Erganiliyi gözlerini bile kırpmadan izleyen biri vardı. Zelal Hanım! Zelal hanım, Erganilinin tükendiğini ve aşka yenildiğini anlamıştı. Onun intihar etmesinden korkuyordu. Korktuğu başına gelmiş, Erganili en sonunda intihara kalkışmıştı. Zelal Hanım, Hicran’ı Delikanlı lakaplı gencin kurtardığını biliyordu. Bu yüzden önce Delikanlıya ulaşıp olan bitenin hepsini anlatmıştı. Baro o gün Feda’nın yanına gittiğinde bu yüzden tartışmıştı. Bu tartışma üzerine Hicran her şeyi duymuş, Delikanlıyla konuşmuş nihayetinde Erganiliyi aramaya cesaret etmişti.

Hicran’ı görebilme umudu Erganiliyi yeniden hayata bağlamıştı. Erganili, aklındaki soru işaretlerine rağmen heyecanla hazırlanmış, telefonuna gelen mesajla evden çıkmıştı. Her ne kadar Hicran’a, “Tamam,” dese de bir daha asla ondan ayrı kalamayacağını biliyordu. Hicran ise korkuyordu. Baro’nun söylediği şeyler aklında dönüp duruyordu. Eğer Erganiliyi aramaz ise onun canına kıyacağını söylemişti.  Nasıl da üşüyordu. İçindeki bu soğukluk mevsimden mi kaynaklanıyordu, yoksa Erganiliye bir şey olacak korkusundan mı, bilmiyordu.

Gerçekten böyle bir şey olabilir miydi? Hiç tanımadığı hatta adını bile bilmediği bir adama âşık olabilir miydi? Hem artık kardeşinin katilinin Erganili olmadığını da biliyordu. Baro ve Delikanlı da Feda’nın ölümünden Erganiliyi sorumlu tutmamıştı. Aslında bunların hepsi bir teselliydi. Hicran’ın masum yüreği imkânsız gördüğü aşkın pençesine düşmüştü. Öyle olmasaydı Erganilinin gelmesini sabırsızlıkla bekler miydi? Kabullenmese de ona bir şey olmasından korkmuştu. Saat bayağı geçti ve evden bayağı uzaklaşmıştı. Oysa bu onun hayatı için çok tehlikeliydi, ama işin ucunda Erganiliyi görmek vardı. Belki ona sarılırdı. Belki saçlarını okşayıp yine, “Papatya kokulum,” derdi. Sahi gerçek adı neydi Erganilinin? Kim bilir belki bunu bile öğrenebilirdi.

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduМесто, где живут истории. Откройте их для себя