43. bölüm

206 42 9
                                    

LÜKS VİLLA

Hanımefendinin evi

Günü yasa boğan gece gizemini kaybediyordu. Güneş doğudan gülümsemişti bile. Kuş cıvıltıları sokağın sessizliğini bozuyordu. Şiir gibi bir gün doğuyordu. Yarım kalan yaşamlar gün ışığıyla kaldığı yerden devam ediyordu. Güne erken uyanan herkes bir yerlere yetişme telaşı içindeydi. Birçoğunda tedirginlik ve endişe hâkimdi, çünkü dün geceyi yine bir paylaşım sallamıştı. ‘FedaiBenim’ adlı kullanıcı yeni bir etiket altında bir açıklama yapmıştı. “#çoçukİstismarınahayır! Dünyayı terbiye etmeye yeminliyim! Ya dünya sonsuza kadar silecek adımı ya da ben sonsuz yazacağım dava mı!” diyen kullanıcı yeni bir isyan haberinin filizlerini atıyordu ortaya. Arkasında ki toplumu örgütlemeyi ve nasıl yönlendirmesini gerektiğini çok iyi biliyordu. Artık herkes ‘FedaiBenim’ adlı kullanıcının gizemli seri katilin ta kendisi olduğunu biliyordu. Halk içinde garip bir şekilde benimsenen seri katil, ‘Fedai’ ismiyle anılıyordu.

Farklı bir teori geliştirmeye çalıştığını düşünen insan bilimleri, uzman psikologlar, psikiyatristler ve gizli devlet adamları Fedai lakaplı kişinin yaptığı paylaşımlar üzerinden nasıl bir psikolojiye sahip olduğu konusunda fikir alış verişi yapıyorlardı. Bir kısmı, bu kişinin gizli bir ajan olabileceğini ve birileri tarafından halkı kışkırtmak için gönderildiğini düşünüyordu. Bir kısmı da bu kişinin geçmişte yaşadığı bir takım olaylardan dolayı bir travma yaşadığını ve bu travma sonucu akli dengesini yitirdiğini, bilinçsiz bir şekilde bu işlere kalkıştığını hatta seri cinayetlerin ona artık çekici gelmediğini ve sırf bu yüzden daha fazla gizem yaratarak Fedai adında yeni bir karakter oluşturarak kendince eğlendiğini iddia ediyorlardı. Ama büyük bir çoğunluğu karşılarındaki kişinin gayet aklı başında, oldukça da zeki, aynı zamanda fazlasıyla cesur biri olduğunu düşünüyordu. Ne düşünürlerse düşünsünler sonuç değişmiyor seri katılın izini bulamıyorlardı.

Bu bilgiler Feda’ya rapor halinde geliyordu. Feda, Elindeki telefonu önünde duran dizüstü bilgisayara bir kablo aracılığıyla bağlamıştı. Bir takım farklı uygulamalar yüklüyordu. Karmakarışık bir sürü garip uygulamalarla ve yeni programlarla telefonuna erişilmesini zorlaştırıyordu. Yaptığı paylaşımlardan dolayı kimliği ortaya çıkabilirdi. İşte bu programlar bunu engelleyecekti. Telefonuna erişmeye çalışan herhangi biri bu programlardaki şifreleri tek tek kırmaya çalışacaktı. Şifreler kırıldıkça virüs telefonlarına girecek, bu sayede telefon belli bir süre sonra bloke olacaktı. Birçok hacker tarafından telefonuna ulaşmaya çalışılıyordu. Bu yüzden kullandığı telefonda hat kullanmıyor, sosyal medyaya da kablosuz ağ üzerinden bağlanıyordu. Hatta belli bir ağ üzerinden bile yer tespiti yapılmasına karşı farklı farklı yerlerde internet şifrelerini kırarak istediği işlemi gerçekleştiriyordu. Paylaşım yaptığı telefonu bir diğer paylaşım gününe kadar yanında taşımıyor ve gerek duymadıkça da telefonu sürekli kapalı tutuyordu. Başka bir telefondan sürekli yaptığı paylaşımlara göz atıyor yapılan her yorumu okuyordu. Sahte hesaplarla asıl hesabını takibe almıştı. Bazen bu sahte hesaplar üzerinden bazı takipçilerine ulaşıyor ve onlara bir takım komutlar veriyordu.

Henüz tam olarak amacının ne olduğunu kimse kestiremiyordu. Bir kâbus gibi çökmüştü ülkenin gündemine. Herkes ondan bahsediyordu. Takipçi sayısı günden güne milyonlara ulaşıyordu. Attığı tweetler ulusal medyaların bile dikkatini çekiyordu. Milyonları aşan takipçileri sayesinde yaptığı paylaşımlar hızla dağılıyor, sosyal medyada deprem etkisi yaratıyordu. Ülke yöneticileri Fedai’nin arkasına nasıl bir güç aldığının farkındaydı. Sosyal medya bir olayı kolaylıkla duyurmanıza yardımcı olabilecek en önemli etkenlerden biriydi. Bu yüzden sakin ve akıllıca davranmaları gerektiğinin farkındalardı. Olaylar gittikçe çığırından çıkmaya başlıyordu. Bir nebze de olsa yatışmaları için yasa değişikliğine gideceklerini basın aracılığıyla duyurmuşlardı. Bu durum Delikanlının hoşuna gitse de elbette bu yeterli değildi. ‘İdam’ istiyordu! Çocuk istismarcılarını idam ettirerek bu yola meyilli birçok kişiyi caydıracağını biliyordu. Kendisini bu yola adadığını ve asla davasından vazgeçmeyeceğini gerek sözleriyle gerekse yaptıklarıyla açık açık gösteriyordu. Feda, ülke gündemini dikkatle analiz ederken yapılan yorumları da dikkatle okuyordu. Yorumlarda profesör olduğunu gördüğü birkaç kişinin seri katilin şizofreni olduğunu, sadece istismarcılara değil, herkese zarar vereceğini bu yüzden destek görmemesi gerektiğini söylüyordu. Feda bu kişileri biraz araştırınca başka yerlerle bağlantıları olduğunu anladı. Amaç, Fedai’nin arkasında ki kişileri bu şekilde manipüle ederek düşüncelerini değiştirmekti. Ama bu çokta önemli değildi. Gece boyunca uyumamıştı. Hanımefendiyle yaptığı konuşmalar aklında dönüp duruyordu. Ailesine yapılanları bir türlü hazmedemiyordu. Kendisine yapılan hakaretleri, hor görmeleri, küçük düşürmeleri, hepsi aklındaydı. İntikam! Bunca zahmeti tahammül etmesinde ki tek teselli buydu.
Bir konuda kendine kızıyordu. Erganiliyi kendi içinde affetmese de ablası için onu affetmeyi deniyordu. Ablasının hayatı için böyle bir fedakârlığı yapabilirdi belki de. Kendini buna mecbur hissettiği için kendine kızıyordu. Ablası hapisteyken ziyaretine hiç gitmemişti. Onu orada yalnız bırakmıştı. İsteyerek olmasa da bunu yapmıştı, çünkü yeterince başı beladaydı ve ablasını elinden geldiğince bu olayların dışında tutmaya çalışmıştı. Birinin ablasını koruması gerekiyordu ve bu kişi Erganiliydi. Bu yüzden bunu kabullenmişti.

Çok erken uyanmış, hazırlanıp evden çıkmıştı. Sabahın bu erken saatlerinde çıkmasının bir nedeni vardı. Komiser Arif Arıkan’ı ziyarete gidiyordu. Ondan alacaklıydı. Kaybettiği fotoğrafın onda olduğunu biliyordu ve ailesinden ona kalan tek yadigârı almaya gidiyordu.

***

DAĞ EVİ

Komiser Arif Arıkan duşunu almış işe gitmek için hazırlanıyordu. Silahını beline takıp aynada son bir kez kendine baktı. Düşündü ve sesli bir şekilde aynadaki yansımasına bakarak söylendi. “Kimsin sen Delikanlı?”

Arkasında duran genci tam da o anda fark etmişti. Delikanlı aylar önce tedavi olmak için uzandığı koltuğa rahat bir şekilde oturmuştu. Bacak bacak üstüne atmış Arif Arıkan’ı izliyordu. Komiser, karşısında genci görünce şaşırdı ve evine nasıl girdiğini merak etti. Ama sonra bu gencin neler yapabildiğini hatırlayınca şaşırmaktan vazgeçti. “Sende bana ait bir şey var!” Delikanlının sesi soğuk ve netti. Komiser neyi kastettiğini biliyordu. Bir seri katil olduğunu öğrenebilmişti, ama gerçek kimliğini hâlâ bir türlü öğrenememişti. Hicran ve Feda ile ne ilgisi vardı, bir türlü bu gizemi çözemiyordu. “Vaktim yok! Bana o fotoğrafı hemen getir!” diyen Delikanlı, komiserin gözlerinin içine bakıyordu. Gözleri, o katı ve asık surata hiç ait değilmiş gibiydi. Komiser Arif sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

“Neden kim olduğunu gizliyorsun? Üstelik bu kadar cesur ve korkusuzken…”

Delikanlı ayağa kalktı ve ona doğru yürüdü. Az önce komiserin ceketinin iç cebinden koyduğu cüzdanı aldı. İçerisinden kendisine ait fotoğrafı alırken sorusunu cevapladı.
“Her şeyin bir zamanı var ve bir gün her giz açığa kavuşacaktır!” dedi.

Elindeki cüzdanı uzatırken komiser bir kez daha hayran kalmıştı bu gence ve giderken, “Belki de sen Feda Kama ile ilgileniyorsundur?” diye sordu.

Feda, komiserin bu konunun üzerine gittiğini ve öğrenmeden peşini bırakmayacağını anlamıştı, ama gerçek kimliğini bilse bile ona engel olmayacağını biliyordu. Bu yüzden tebessüm ederek, “Doğru yoldasın,” dedi.

Delikanlı kapıya doğru yürürken ardından seslendi. Delikanlı kısa bir süreliğine duraksadı. “Biz yeterince masum meleği feda ettik. Senin yolun benim yolumdur,” dedi.

“Eyvallah!” diye karşılık verdi Delikanlı.
İşte buydu, bir seri katili masum yapan şey, haklı davasıydı ve o bu davadan asla vazgeçmeyecekti.

***

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduWhere stories live. Discover now