13. bölüm

1.2K 606 76
                                    

Hicran yeni bir güne daha uyanmıştı ve uyandığında yanında Erganili yoktu. Yatağında dün gece Erganilinin ona söylediği şeyi düşünüyordu. Erganili ona, “Zehra’yı seninle evlendiğim için kaybettim. Bu yüzden benden boşanmayı aklının ucundan bile geçirme!” diye açık açık uyarmıştı. Hicran içine girdiği hayatı kabul etmeye çalışıyor, kendini buna zorluyordu, ama korkuları buna bir türlü müsaade etmiyordu. İki gündür kaldığı odadan dışarı bile çıkamamıştı ve yukarıdan sürekli çığlıklar geliyordu. Bağrışmalar sadece saniyeler sürüyor sonra hiçbir şey olmamış gibi ölü bir sessizlik ortamı kaplıyordu. Dün gece yukarda kimin olduğunu sormaya cesaret edememişti, ama bugün Erganiliye bunu soracaktı. Yaşlı kadın ona çok iyi davranıyordu. Ona yukarıda kim olduğunu sorduğunda, “Bunu sana Erganilinin söylemesi daha uygun olur,” demişti bu yüzden Erganiliye kızsa da soracaktı. Çünkü nasıl bir evde yaşadığını bilmesi gerekiyordu. Kendince bazı fikirlere sahip olmuştu aslında. Yukarıda ki kadın da tıpkı onun gibi Erganilinin zorla tuttuğu kadınlardan biriydi. Hicran’ın canı sıkılmıştı. Odasına gelen kahvaltıyı karnı doyana kadar yedi, sonra ön cepheye bakan balkondan dışarıyı izledi. Hayatının bundan sonraki kısmının daha da zor olacağının farkındaydı ve bunu düşünmek istemiyordu. Bu yüzden kendisine bir uğraş bulmak için odasına geri döndü. Odayla alakası olmayan, beyaz renkte ve büyük sayılabilecek bir dolap fark etti. İçinde ne olabileceğini merak edip açtı. Gördüğü manzara onu çok fazla şaşırtmıştı. Dolap ağzına kadar kitaplarla doluydu. Hepsi de eski aşk romanları ve şiir kitaplarıydı. Hicran, Erganili gibi bir adamın kitap okuyor olmasına çok şaşırmıştı. Bu kadar şiir kitabına sahip olması onu daha da şaşırttı.

İçlerinden bir tane seçti. Seçerken, “Acaba Erganili ona ait eşyaları karıştırdığım için kızar mı?” diye içinden geçirdi. “Kızarsa çok sıkıldığım için aldığımı söylerim,” deyip kendi kendisini sesli bir şekilde ikna etti. Aldığı kitap bir şiir kitabıydı. Kitabın sayfalarının yıpranmış olmasından da eski olduğu beli oluyordu. Keyifle yatağına geçip okumak için ilk sayfayı çevirdi. Çevirdiği sayfalar arasında eski bir fotoğraf kucağına düşünce bütün dikkatini bu fotoğrafa verdi. Fotoğrafta parlayan gözleriyle bakan çok güzel bir kadın vardı. Bu kadın Zehra’ya benzese de değildi. Otuzlu yaşlarda çok ama çok çekici, keskin yüz hatları olan güzel bir kadındı. Hicran, “Acaba Erganilinin eski sevgililerinden birisi mi?” diye aklından geçirdi. Kadının gözleri Hicran’ı içine çekiyordu adeta. Bu yüzden uzun süre bu gözlere bakamıyordu. Fotoğrafı hemen yanındaki komodinin üzerine koyup kitabı başka bir fotoğraf bulma umuduyla karıştırmaya başladı, ama hiçbir şey bulamadı. Sayfaları değiştirirken altı kırmızı kalemle çizilmiş bir şiiri fark etti ve merakla okumaya başladı.

“Gitmelerin adamıydın sen.
Mevsimler geçecek. Yazlar, baharlar, belki de kışlar…
Sen hiçbir zaman yanımda olmayacaksın hatta hiçbir mevsimde…

Her mevsim kendisi ile bir şeyler götürecek bizden.
Ellerimiz birbirinden ayrılacak ve yabancılaşacağız ikimizde.
Mesela, bir bahanen olmasa gitmek için.
Hep yanımda kalsan, hep yanı başımda…
Ama doğru ya, sen gitmelerin adamıydın bense kalıp sevmelerin kadını...”

Hicran’ı bu sözler çok etkilemişti. Bunu kırmızı kalemle kim çizmişti acaba? Belki de Erganilinin terk ettiği kadınlardan biriydi. Hicran, Erganilinin hayatını daha da merak etmişti. Hiç kimsesi yok muydu bu adamın? Bir ailesi, mesela annesi ya da babası? Kafası karışık bir şekilde kitabı okumaya devam etti. Kitaba kendini öyle kaptırmıştı ki yukarıdan gelen bağırış sesiyle birden irkildi.

“Bana oğlumu getirin!” diye bağıran bir kadının sesi ortalığı ayağa kaldırıyordu. Hicran, merakla ayağa kalkıp sesleri daha iyi duymak için kapıya doğru yürüdü. Sesler yine kesilmiş ortalık sessizleşmişti. Bu sessizlik Hicran’ı ürkütüyordu. Kapıda beklerken gelen ayak sesleriyle telaşla yatağına doğru yürüdü. Çok geçmeden kapı açıldı ve içeriye Erganili girdi. Yine sinirli ve kaşları çatıktı. Hicran’ın yüzüne bile bakmadan duşa girdi. Hicran hemen kitabı alıp eski yerine koydu. Bu sinirle ona kitaplarını karıştırdım demeye korkmuştu. Yukarıda ki kadın her kimse Erganili için önemi büyüktü ve Erganiliyi etkileyebiliyordu. Hicran sormak için cesaretini toplamıştı, ama yüz ifadesini görünce bütün cesareti kırılmıştı. Çok geçmeden Erganili duştan üzerinde havluyla çıktı. Hicran hemen arkasını dönüp gözlerini sıkıca kapattı. Erganili odasında birinin olmasına alışkın olmadığı için havluyla çıkmıştı, ama yine de Hicran’ın tepkisi onun hoşuna gitmişti. Hicran’ın bu çocuksu tepkisi Erganilinin bütün sinirini almıştı. Erganili belli belirsiz gülümsedi. Ardından dolaptan giyecek bir şeyler alıp banyoya geri döndü. Hicran kapının kapanma sesini duyunca gözlerini açtı. Belli ki bu gibi durumlarla çok sık karşılaşacaktı. Bu yüzden alışması gerekiyordu. Erganili çok geçmeden üzerinde siyah bir tişört ve koyu renk bir kot pantolonla banyodan çıktı. Hicran ona göz ucuyla baktıktan sonra başını öne eğdi. Erganili, Hicran’a bakmadan, “Arkanda iz bırakma!” dedi.

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduWhere stories live. Discover now